Av. Erol: Tecride karşı mücadele çözümde ısrar mücadelesidir 2024-07-24 09:29:36   ANKARA - İmralı tecridine karşı verilen mücadelenin "Kürt sorunun çözümünde ısrar mücadelesi" olduğunu vurgulayan Av. Özgür Erol, CPT raporunun açıklanmasının istenmemesinin nedeninin “İmralı'daki insanlık dışı rejime dair tespitler içermesi" olduğunu söyledi.    PKK Lideri Abdullah Öcalan, Türkiye'ye getirildiği 15 Şubat 1999 tarihinden bu yana İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde mutlak tecrit altında tutuluyor. Abdullah Öcalan ile İmralı'da tutulan Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş'tan 40 aydır haber alınamıyor.    İmralı'ya gitme yetkisine sahip tek uluslararası kuruluş olan Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) ise bu duruma karşı sessiz. CPT, İmralı'ya dair raporunu "taraf ülkenin izni olmadığı" gerekçesine bağlıyor. Ancak CPT'nin ihlallerin sürmesi halinde açıklama yapma yetkisi bulunuyor. İmralı'daki mutlak tecridi görmeyen CPT, tavsiyelere uymayan Azerbaycan hakkında yaşanan ihlallere dair bir süre önce açıklama yaptı.    Asrın Hukuk Bürosu'ndan avukat Özgür Erol, İmralı tecridi, görüşmelere getirilen yasak gerekçeleri ve CPT’nin tutumuna dair değerlendirmelerde bulundu.    Avukat Özgür Erol   ABDULLAH ÖCALAN’IN ROLÜ VE ETKİSİ   Avukat Erol, Abdullah Öcalan'a dönük mutlak tecridin birçok nedeninin olduğuna işaret etti. Erol, Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun çözümü noktasındaki rolünün mutlak tecrit uygulanmasının başlıca nedeni olduğunu söyledi. Erol, "İmralı'da Sayın Abdullah Öcalan’ın çok uzun yıllardır istikrarlı bir biçimde yerleştirdiği bir pozisyonu var. Özellikle Kürtlerin ve Türklerin bir arada yaşayabilmesi ihtimali üzerine en kapsamlı çözüm önerileri sundu. Bunu geliştiren ve bunu özellikle diyaloğa ve çözüme, barışa dayandıran bir yöntem ortaya koydu. Bu pozisyonda o kadar ısrarlı ve net oldu ki bir süre sonra devletin içerisinde belli kesimleri de buna ikna etti. Bu sürece sebep oldu. Beli bir muhataplık düzeyine geldi" diye konuştu.    'DİSİPLİN' CEZALARI    Devletin tecridi derinleştirerek bu rolü ortadan kaldırmaya çalıştığına dikkati çeken Erol, "Sayın Abdullah Öcalan’la kurulacak bir temas, Kürt sorunun diyalog ve siyasi yollarla çözülebileceğine dair açık bir işaret verir. Açık bir ihtimal ortaya çıkarır" diye kaydetti.    İmralı tecridini "insanlık dışı" olarak nitelendiren Erol, tecride "disiplin cezalarının" gerekçe yapıldığını kaydetti. Erol, "Bunlara ne hukuki ne siyasi anlam yüklemenin de anlamı yok. Bu disiplin cezaları oyundan ibarettir. Tecridi sürdürmeye dönük kararlardır. Tecridin sürdürülmesi için alınmış olan idari ve politik kararlardır. Geri kalan şeylerin tamamı bu asıl kararların araçlarıdır. Dolasıyla asıl idari ve politik karara odaklanmak gerekir. Neden İmralı tecridini bu denli sürdürülmesine dair böyle bir karar var? Kuşkusuz bu kararın bu denli derinleştirilmesinde Sayın Abdullah Öcalan’ın orada sergilediği duruşun belirleyici olduğu kanaatindeyim” diye belirtti.   ‘ABDULLAH ÖCALAN ÇÖZÜMÜ İFADE EDER’   Abdullah Öcalan’ın "Mutlak tecrit siyasi ve hukuki seçeneklerin ortadan kaldırılmasıdır" sözlerini hatırlatan Erol, "Söylediklerimi esasen bu tespit üzerine kuruyorum. Hangi konuda siyasi ve hukuki seçeneklerin ortadan kaldırılmasından söz ediyoruz? Tabii ki de Kürt sorunun çözümü konusundan söz ediyoruz. Sayın Abdullah Öcalan, Kürt sorununda siyasi ve hukuki seçeneği ifade eder. Abdullah Öcalan’ın tecrit altında tutulması tam olarak bu seçeneklerin ortadan kaldırılmasıdır. Siyasi ve hukuki seçenekleri ortadan kaldırdığınızda ortada ne kalır? Askeri seçenek mi kalır? Baskı ve tahakküm seçeneği mi kalır? Başka hangi seçenek kalabilir?” ifadelerini kullandı.    Erol, şunları söyledi: "Bazı çevreler şunu söylüyor; ‘Kürt siyasi hareketi neden bu kadar tecrit odaklı siyaset yapıyor?’ Kürt sorununda siyasi ve hukuki çözümü ifade eden başka yapı, kişi var mı? Yok. İmralı’da 2015’ten bu yana tecrit sürdürülürken devletin bu sorunun siyasi ve hukuki çözümüne dair yaptığı herhangi bir girişim oldu mu? Oldu da Kürtler mi değerlendirmedi? Kürt siyasi hareketi mi değerlendirmedi? Bu bağlantıyı, paralelliği herkesin anlaması gerekir. Tecrit varsa Kürt sorununun hukuki ve siyasi çözüme dair seçenekler ortadan kaldırılmış demektir. Dolasıyla tecride dair mücadele, Kürt sorunun siyasi ve hukuki çözümünde ısrar mücadelesidir.”   'TECRİT KALKARSA ÇÖZÜM DE ZORLANIR'   Tecride karşı mücadelede "yetmezliğin" olduğunu söyleyen Erol, "Eğer tecride karşı sonuç alıcı siyasi, hukuki mücadele geliştirebilmiş olsaydık zaten bunun karşılığını görmüş olurduk. Bu konuda bir eksikliğin, yetersizliğin olduğu açık. Buna en başta kendimi dahil ediyorum. Fakat özellikle son bir yılda toplumun, siyasetçilerin, cezaevlerinin geliştirdiği bu konudaki etkinlikleri görmezden de gelmemek gerekir. Bunları da son derece etkili ve güçlü görüyorum. Bu baskı ortamında bunların geliştirilebilmiş olmalarını saygı ile karşılıyorum. Tecride karşı mücadele, esasen Kürt sorununun çözümü ile birleşmiş durumda. Dolasıyla bundan sonuç alıcılık bir bütünü kapsayacak. Tecridin ortadan kaldırılması, Kürt sorunun çözümünü de zorlayacak. Bu yüzden daha uzun vadeli süreklileştirilmiş bir süreç olarak değerlendiriyorum” diye belirtti.   CPT NEDEN AÇIKLAMA YAPMIYOR?    CPT’nin İmralı’ya dair herhangi bir açıklama yapmamasına da değinen Erol, "2 yıl önce gerçekleştirilen ziyaretin raporu hala açıklanmıyor. Açıklanmasına izin verilmiyor. Aslında bu bazı işaretler verir o raporun içeriğine dair. Yani iki senedir bu raporun açıklanmasını istemediğine göre demek bu raporda İmralı’daki kötü muamele, insanlık dışı rejime dair açık bazı tespitler içeriyor. CPT’nin bu raporun açıklama konusunda elinde mekanizmaları var. Buradaki mesele şudur; bundan 15 yıl önce bazı haftalar görüşümeler olmuyordu. CPT, buna karşı açıklama yaptı. Şimdi ise görüşmeler tümden ortadan kaldırılmış. Buna rağmen açıklama yapmıyor. Bu, işin içine siyasi dengelerin ve işlerin girdiğini, bazı çıkar hesaplarının döndüğünü gösteriyor. Avrupa Birliği, konsey ve Türkiye arasında bazı siyasi münazaraların devreye girdiğini gösteriyor” diye belirtti.   ‘TECRİT CPT’NİN İTİBARINI ZEDELİYOR’   Yaşananların AB ve CPT'nin kriter ve değerlerine aykırı olduğunu vurgulayan Erol, tecridin CPT’nin itibarını da zedelediğini kaydetti. Erol, “CPT’nin itibarını yerle yeksan eden bir gerçeklik haline gelmiş durumda. Avrupa Konseyi sınırları içerisinde öyle bir cezaevinin varlığını kabul eden işkenceye karşı bir kurum olabilir mi? Bununla birlikte CPT, bu durumun kendisi açısından artık giderek ciddi bir soruna dönüştüğünü fark ettiğini düşünüyorum" dedi.   CPT’nin Azerbaycan’a dair yaptığı açıklamayı anımsatan Erol, "Bu durum diğer ülkelere de bir mesajdır. Özellikle İmralı Tipi bir uygulamayı yürüten ülkeye açık mesajdır. Türkiye’ye açık mesajdır" diye kaydetti. Erol, böylesi bir açıklamanın, Türkiye'ye dair de bir açıklama yapılması olasılığını açığa çıkarması açısından önemli olduğunu söyledi.    ‘İHLAL KARARI 10 YILDIR UYGULANMIYOR’   Erol, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) 2014 yılında Abdullah Öcalan'ın şartlı salıverilme hakkında sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmesine (umut hakkı) dair verdiği "ihlal" kararın da anımsattı. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin (AK BK) söz konusu kararı Eylül ayında yapacağı toplantıda gündemine alacağına dikkati çeken Erol, "Umut hakkı'na ilişkin alınmış bu karar 10 yıldır uygulanmadı, uygulanmıyor. 10 yıldır uygulanmayan bir karar, bu kararı alanlar için itibar sorundur. Bu gerçeklik bu siyasi yapıların itibarsızlaşmasına neden oluyor. Eğer bu konuda bir adım atmazlarsa bu devam edecek. Bu kararın uygulanması için denetleme gücünü elinde bulunduran, yaptırım gücü olan kurumlar bundan imtina ediyorlar. Burada İmralı rejiminin uluslararası niteliğinin olduğunu açıkça görebiliriz” diye belirtti.   MA / Mehmet Aslan