Estukyan: 'Teröristan' söylemleriyle diyalog sürdürmek mümkün değil 2025-01-12 09:01:38   İSTANBUL - "Teröristan" söylemleriyle bir diyalogun sürdürülemeyeceğini vurgulayan yazar Pakrat Estukyan, "Öcalan'ın paradigmasını batılı aydınlar algılıyor. Ama Türkiye'de böyle bir entelektüel birikime sahip biri yok" dedi.    Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezeaevi’nde mutlak tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile 28 Aralık’ta bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmeden sonra Abdullah Öcalan’ın çözüme dair mesajları kamuoyuyla paylaşıldı. DEM Parti İmralı Heyeti, Meclis’te grubu olan partilerle bir araya geldi. Heyetin, ziyaretlerini sivil toplum örgütleri ve sol, sosyalist partilerle sürdürmesi bekleniyor.     Agos Gazetesi yazarı Pakrat Estukyan, “yeni süreç” tartışmalarını ve Abdullah Öcalan’ın mesajlarını değerlendirdi.   'BARIŞIN ÖNÜNDEKİ ENGEL MİLLİYETÇİLİKTİR'   Türkiye ve dünyada barışın önündeki en büyük engelin milliyetçilik olduğunu vurgulayan Estukyan, “Milliyetçilik, milletini sevmek değil, milletinin dışındaki herkesten nefret etmektir. Milliyetçilik bir sevgi ideolojisi değil, bir nefret ideolojisidir. Türkiye’de barışın önündeki en büyük engellerden biri de MHP gibi bir partinin okullarda ders vermeye girişmesidir. Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) Ülkü Ocakları’yla protokol imzalayıp okullarda ders vermeye davet etmesidir. En saldırgan unsurlarla, dirsek temasıyla barış inşa edilemez. Bu bizim ülkemiz için olduğu kadar, dünyanın bütün ülkeleri içinde geçerli bir tespittir. Bu anlayışın hüküm sürdüğü ve hâkim kılındığı bir ortamda da barış umudunu yükseltmek çok da mümkün değil” dedi.   'ÖCALAN'I ANLAYACAK ENTEKLEKTÜEL BİRİKİM YOK'     Estukyan, Abdullah Öcalan’ın yeni bir paradigmadan bahsettiğine işaret ederek, “Abdullah Öcalan barışa katkı veremez. Şu açıdan veremez; Karşısında o katkıyı algılayacak, anlayacak ve değerlendirecek bir anlayış yok. Bir diyalog ortamı yok. Öcalan yeni bir paradigmadan bahsediyor. Demokratik cumhuriyet ve demokratik toplum tanımını kullanıyor. Halkların bir arada yaşamasının olasılıklarından bahsediyor. Ama muhataplarının bu paradigmaya intibak etme ihtimali yok. Bu dili bulabilecek kapasiteye sahip değiller. O yüzden bunu gerçekçi bulmuyorum. Öcalan'ın paradigması batılı aydınlar, entelektüeller, felsefeciler tarafından algılanıyor, anlamlandırılıyor ve değerlendiriliyor. Üzerine yorumlar ve alıntılar yapılıyor. Ama Türkiye siyaset ortamında bunun karşılığını göremiyoruz. Böyle bir entelektüel birikime sahip biri yok. Entelektüeller bu konuda konuşmaktan imtina ediyorlar. Çünkü mevcut şartlarda bu alanda fikir ifade etmek kolayca ‘terör örgütü’ propagandası yapmak diye tanımlanabilir. Düşünebilen insanlar bu korku ikliminde görüş ifade edemiyorlar” diye belirtti.    SİYASETİN DİLİ   Türkiye'de siyasetçilerin, muhatap gördükleri Abdullah Öcalan’a halen “terörist başı” diye hitap ettiklerine dikkati çeken Estukyan, “Muhataplarının bu düşüncelerini pratiğe geçirdiği Rojava bölgesi için ‘teröristan’ kelimesini kullanıyorlar. Bu dille diyalog sürdürmek pek mümkün değil. Bu dil en sonunda bir al-ver meselesine geliyor. ‘Senden taleplerim var, sen onları yerine getirirsen ben de şunları yaparım’ deniliyor. Biz eşit yurttaşlıktan, kabullenilmeyen bir halkın kabul edilmesinden bahsediyoruz. Buna dair hiçbir söylem yok” diye konuştu.   ‘KÜRT SORUNU BÜTÜN HALKLARI İLGİLENDİRİYOR’   Kürt sorununun Türkiye’deki bütün halkları ilgilendirdiğini vurgulayan Estukyan, “Halklar nezdinde barışa uygun tepki veren sivil bir yaklaşım görmüyoruz. Türkiye'de resmen azınlık olarak tanımlanmasa da ayrı bir ana dili, etnik aidiyeti ve dinsel aidiyeti olan gruplar var. Ermeniler, Rumlar, Yahudiler var. Bunlardan da bu anlamda somut bir tutum alış göremiyoruz. Şu anda Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) kuruluş yıllarında gördüğümüz o coşku sönümlenmiş durumda. HDK ilk oluştuğunda orada Çerkezler, Lazlar ve farklı etnik gruplar yer aldı. Şu anda onların da sesini duymuyoruz. Türkiye'de genellikle, hükümetin işine gelmeyen hiçbir sesi duymadığımız bir iklim hâkim. Bir yandan kuşatılmış bir medya var. İktidar yönünde yayın yapan bir medya var. Diğer taraftan sosyal medya serbest bir alan gibi algılanıyorken, oraya da getirilen yasaklamalar o alanı da dilsizliğe mahkûm etti. Dolayısıyla Türkiye'de fikir ifade edilen bir mecra kalmadı gibi görünüyor” ifadelerini kullandı    ‘KÜRT ULUSAL AYDINLANMASI ENGELLENEMEDİ’   Estukyan, iktidarın son 10 yılda Kürt hareketine dönük saldırılarına işaret ederek, “Kürt ulusal aydınlanmasını engellemek, dize getirmek mümkün olmadı. Şu anda DEM Parti, öncesinde HDP bugüne kadar en çok siyasi tutsak veren örgütlenme oldu. Öyle olduğu halde bu örgütlenmenin sesini kısmak mümkün olmadı. Seçmenlerini de yıldırmak mümkün olmadı. Bileşen seçmenlerde zaman zaman belli kaymalar gözlemlense de esas olarak dayandığı temel seçmen kitlesinde de bir yılgınlık olmadı. Konjonktürel olarak da birkaç ay önce ‘İsrail'in bir sonraki hedefi Türkiye olacak’ denildi. İsrail ise bunun tam tersini söylüyor. İsrail de ‘bir sonraki tehdit Türkiye'dir’ diyor. Bu da ilginç. İsrail Türkiye'yi kendi varlığına yönelik bir tehdit olarak tanımlıyor. Buna göre de silahlanmasında belli bir planlamaya gidiyor. Örneğin uzun menzilli füzeler alımının gerekçesi olarak, Türkiye'yi vurma ihtiyacını gösteriyor. Bir yandan İran faktörü var. Türkiye İran'la oldum olası karşıtlık üzerine kurulu bir ülkedir. Emperyalist ülkeler İran üzerine çok değişik hesaplar üretiyorlar. Dolayısıyla küresel emperyalist güçler de burada belli hesaplar içerisinde. Bu bilim kurgu edebiyatı gibi geleceğin savaşları olacak. Geleceğin savaşları şu olacak; bu olacak derken aslında bunların hepsinin zemini burada var” şeklinde konuştu.    'KÜRTLER ESKİ HATALARI YAPMAZLAR'   Kürt halkının şu anda "uluslaşma sürecini" tamamlamaya çalıştığını söyleyen Estukyan, “100 yıl öncesinde Kürtlerin uğradığı tarihsel bir kandırılmışlık söz konusudur. Sykes-Picot antlaşmalarında haritalar yeniden tasarlanırken öncelikle Kürtlerin ülkesi 4 ülke arasında bölüştürüldü. Bu parçaların her birinde bağımsızlık için mücadele eden gruplar oldu. Ama bu hareketler aşiret bağını aşamadı. Oysa PKK hareketi Türkiye'de baskılara bir tepki olarak şekillenmiş olsa da önermeleriyle bütün Kürt halkına hitap eden bir hareket oldu. O yüzden de ona duyulan ilgi sadece Türkiyeli Kürtlerle sınırlı değildir. Bütün diğer coğrafyalardaki Kürtler de bu harekete ilgi gösteriyorlar” dedi.   Estukyan, şöyle devam etti: "Hareketin (PKK) liderinin Türkiye'ye teslim edilmesi de o komplolardan birinin sonucudur. Uluslararası komplolar düzenlediler ve bununla başarmak da pek mümkün olmadı. Şu anda da Kürtler uluslaşma sürecini tamamlamaya çalışıyorlar. 100 sene önce ortada Kürt ulusu yoktu. Kürt aşiretleri vardı. Onların birbirleriyle ilişkileri sadece dil boyutundaydı. Onun dışında bir Kürt birliği ve bunun için mücadele gibi bir ufuk yoktu. En büyük motivasyonları da dinseldi. O yüzden de Ermeni soykırımında Müslüman cenahta rol aldılar. Ama bugün geldiğimiz noktada artık Kürt bilinci bütün bunlardan bir ders çıkarmış. Eski hataları yapmazlar” diye belirtti.   MA / Melik Çelik