Türkmen: Türkiye’nin yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacı var 2025-02-09 09:29:07 ANKARA - Kürt sorununun salt “silah sorunu” olmadığını, meselenin kendisi çözülmeden sonuçlarını çözmenin pozitif bir yönü olmayacağını belirten DEM Partili Emirali Türkmen, “Silah bırakmanın ortamı oluşturulmalı. Bu oluştuktan sonra Meclis tarihsel sorumluluğunu üstlenmeli ve Türkiye’ye dair yeni bir toplumsal sözleşme inşa edilmeli, bunun için herkes sorumluluk almalıdır” dedi.  Kürt sorunun çözümüne dair tartışmalara işaret eden DEM Parti MYK üyesi Emirali Türkmen,  Barışın imkanlarının doğduğu, ancak ıskalanması durumunda Türkiye’nin büyük bir karanlık süreç ile karşı karşıya geleceği uyarısında bulunarak, devletin sorumluluğunu yerine getirmesi gerektiğini söyledi.   Kürt sorununun demokratik çözümüne dair 1 Ekim’de başlayan tartışmalar, kamuoyunun birinci gündemi olmaya devam ediyor. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Emirali Türkmen, son süreçte yaşanan gelişmeler ve tartışmalara dair değerlendirmelerde bulundu.    Türkiye’nin, Ortadoğu’daki gelişmeler ve küresel güç dengeleri çerçevesinde Kürt meselesine yaklaşımını ele alan Türkmen, çözüm için toplumsal ve siyasal aktörlere sorumluluk çağrısı yaptı.   NATO ELİYLE YENİ BİR DİZAYN   ABD’nin NATO eliyle Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek istediğini söyleyen Türkmen, “Dünya bir sağcılık, ırkçılık, milliyetçilik ve otoriterlik dalgasının etkisi altında. Neoliberalizm yavaş yavaş tarih sahnesini terk ederken, geriye paramparça edilmiş toplumlar ve aşırı yozlaşmış-kirlenmiş bir siyaset alanı bırakıyor. Son yıllarda coğrafyaya yeni biçimler vermek istiyorlar. Küresel ve bölgesel güçlerin yeni enerji yollarıyla Ortadoğu coğrafyasında egemenlik alanlarını yeniden şekillendirme girişimleri devam ediyor. Son haftalarda dünya gündeminde neredeyse tek bir gündem var Suriye. Görülen o ki büyük devletler ‘Büyük resimde’ anlaşmışlar” diye belirtti.    Hamas'ın 2023 yılında İsrail'e yönelik gerçekleştirdiği saldırı ve ardından İsrail'in Gazze'ye dönük başlattığı savaşa değinen Türkmen, bu yıkıcı savaşın tüm Ortadoğu'yu etkilediğini ve hala etkilemeye devam ettiğini söyledi. Türkmen, "Bu durum, uluslararası alanda da birçok ittifakın, ilişkinin ve çelişkinin biçim kazanmasına ya da gün yüzüne çıkmasına neden oldu. Şimdi tartışmalar yeni bir boyut kazandı. Bölgede Rusya’nın ve İran’ın gücü ortadan kalktı. İran’ın bölgedeki gücünün çok zayıfladığı doğru. Ukrayna Savaşı ile birlikte Rusya doğal olarak Suriye’de bir aktör olmanın dışına çıktı. Herkes İsrail’e atıfta bulunuyor ama ben NATO merkezli bir dizayn olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin de NATO’nun ana aktör ülkelerinden olduğunu unutmayalım” ifadelerini kullandı.   SURİYE’NİN GELECEĞİ VE KÜRTLER     Türkiye’nin bu süreçteki Suriye politikasına işaret eden Türkmen, Kürt varlığını inkar siyasetinin daha görünür bir şekilde sürdürüldüğünü söyledi. Türkmen, "Bütün sorunun terör ve güvenlik sorunu olduğunu söylüyor. Oysa Rojava’da Kürtler IŞİD’e karşı büyük bir savaş yürütmüşlerdi. Bu savaşın sonucunda da yeniden inşalar sağlayarak hem kendi güvenliklerini sağladılar hem de toplumsal düzen kurma cabası içindeler. Böylece Kürtler, Ortadoğu’da potansiyellerini büyüttü. Coğrafyanın önemli aktörü oldular. Kendilerini ‘Suriye’nin parçası’ olarak görürken, merkezi devletin demokratik dönüşümüyle birlikte yerel özerkliklerin anayasal çerçevede kabul edilmesini destekliyorlar" diye belirtti.    TÜRKİYE’NİN KÜRT FOBİSİ    Türkiye ve bağlı paramiliter yapıların Kuzey ve Doğu Suriye'ye dönük saldırılarına dikkat çeken Türkmen, her şeyden önce Türkiye'nin Kürt fobisinden kurtulması gerektiğinin altını çizdi. Türkmen, "Suriye’de halkların nasıl yaşayacağına Suriye halkları karar vermelidir. Emperyalist güçler her zaman çıkarlarını savunurlar. Amerika'yı Suriye'ye getiren Kürtler değildir. Amerika, Kürtler için Suriye'de bulunmuyor. Herkes kendi çıkarlarına bakıyor. Kürtler de bu ortamda, devlerin yarışında ezilmek istemiyor, kazanımlarını güvenceye almak istiyor" dedi.    DÜĞÜM NOKTASI KÜRT SORUNU    Türkiye siyasetinin düğüm noktasının Kürt sorunu olduğunu belirten Türkmen, “Kürt sorunu bölgesel ve küresel bir sorun olarak 20. yüzyılın başından itibaren çözümsüz bırakılan tarihsel, sosyolojik, ekonomik, politik ve ideolojik olarak yaşamın bütün alanlarına nüfuz etmiş bir sorundur. Bugün Ortadoğu coğrafyasında savaş başta olmak üzere yaşanan tüm sorunlar dönüp dolaşıp Kürt sorunundaki çözümsüzlüğe değmektedir. Kürt sorunu Türkiye’nin güncel siyasi hayatının tartışmasız düğüm noktasını oluşturuyor. Kürt sorunu bağlamında son günlerdeki olağanüstü trafik ve gelişmeler de gösterdi ki ‘olağanüstü olanın olağanlaştığı, anormal olanın normalleştiği’ bir coğrafyada yaşıyoruz” diye belirtti.    ‘BARIŞ HEPİMİZİN GELECEĞİ’   Türkiye’nin de şimdiye kadar Kürt hareketiyle birçok kez görüştüğünü dile getiren Türkmen, “Türkiye’de, siyasi iktidarlar Özel döneminden bu yana Kürt hareketi ile en az 8-9 kez görüşmeler gerçekleştirdi. Gerek dünya deneyimleri özellikle Oslo ve ‘çözüm süreci’ dediğimiz süreçteki görüşmeler hepimizin yakinen izlediği, bilgisine sahip olduğu, okuduğumuz bir süreçti. Bu deneyimlere baktığımız vakit, çatışmalı sürecin bir müzakere ile ve karşılıklı bir uzlaşma zemini ile çözüme ulaştırmanın zorunlu olduğunu görüyoruz. Kürt hareketinin kurucusu olan Abdullah Öcalan da uzun süredir Kürt-Türk kardeşliğinin inşası konusunda önemli fikirlere sahip. İmralı’da yapılan görüşmede gönderdiği 7 maddeye baktığımızda, yalnız Kürt meselesinin demokratik çözümü değil, bir bütün olarak Türkiye’nin demokratik dönüşümünün gerekli olduğunu, demokratik dönüşüm ile birlikle ancak çözümünün mümkün olduğunu net bir şekilde söylüyor. Bu yeni süreç Türkiye açısından büyük bir kazanımdır. Dünya deneyimi bize göstermiştir ki; çatışmalı süreçler ancak müzakerelerle bitirilebilir. Şimdi böyle bir imkan doğmuş durumda. Barışı kazanmak hepimizin geleceğidir. Türkiye ve bölgede onurlu bir barışı tesis etmek, eşit ve ortak bir demokratik gelecek kurmak için barış mücadelesini toplumsallaştırma çalışmaları yürütmek barış isteyenler için hayati değerdedir” ifadelerini kullandı.    DEMOKRASİ GÜÇLERİNİN GÖREVİ    Toplumda, Kürt sorunu demokratik temelde çözülmeden Türkiye’nin demokratikleşemeyeceği bilincinin geliştirilmesi gerektiğinin altını çizen Türkmen, bunun ise DEM Parti dışında tüm demokrasi güçlerinin barış sürecini sahiplenmesiyle mümkün olduğunu söyledi. Türkmen, “Türkiye’nin bu siyasal krizden çıkması için umudu büyütecek ve topluma güven verecek bir demokrasi, barış mücadelesi, insanların kendilerini içinde hissedecekleri, var edebilecekleri bir demokrasi hamlesi bu otoriter, baskıcı rejimin önünü kesebilir. Bu demokrasi güçlerinin önünde görev olarak durmaktadır" dedi.    NASIL BİR TÜRKİYE?   Toplumun onurlu barış ile çözüm istediğini söyleyen Türkmen, şunları belirtti: “Her şeyden önce şu basit soruyu hem kendimize hem demokrasi isteyenlere sormamız gerekiyor; ‘Nasıl Bir Türkiye istiyoruz?’ Kürt sorununda ‘yeni’ bir söylem geliştirme mesajları verenler aynı zamanda kayyum operasyonlarıyla halk iradesine yönelik hukuksuz girişimlere  devam ediyor. Ülkede başta hukuk ve yargı olmak üzere sağlıktan eğitime tüm alanlarda çok büyük tahribat yaşanıyor. Kayyum ve belediyelere çökme pratikleri, keyfi ve intikam duyguları üzerinden tüm imkanları kullanarak herkesi ve her şeyi ablukaya alan halin yarattığı tablonun tarifi zor. Deyim yerindeyse yaşamın kendisi açık bir terör alanında cereyan ediyor. Kayyum siyasetine ve halkların emeğini, iradesini talan etme saldırılarına karşı bütün toplumun kendi değerlerine sahip çıkması, büyük önem taşımaktadır. Karşı karşıya kaldığımız soru ‘Halk iradesini yok sayan zihniyete karşı demokratik değerleri savunma mücadelesini hep birlikte yükseltebilecek miyiz?’ sorusudur."   ‘TOPLUM ÇÖZÜM NOKTASINDA HEM FİKİR’   Türkiye toplumunun; milliyetçisiyle, kemalistiyle, islamcısıyla, ulusalcısıyla, liberaliyle, sosyalistiyle, Alevisiyle Kürt sorununun çözülmesi noktasında hem fikir olduğuna dikkat çeken Türkmen, gelinen aşamada sorunun çözülmesinin istendiğini söyledi. Türkmen, “Bu hepimize umut vermiş durumda. Toplum siyasal aktörlere ve Meclis’e  'Bu meseleyi artık bekletmenin anlamı yok. Çözün' diyor" dedi.    'ÖCALAN TOPLUMSAL PROJE ÖNERİYOR’   PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın sadece Türkiye'de değil aynı zamanda Ortadoğu'da da birlikte bir yaşamın gerekliliğini esas aldığını belirten Türkmen, "Öcalan hem Kürtlere, hem Türklere, hem emekçilere, hem kadınlara, yani toplumu oluşturan bütün kesimlere yeni demokratik bir toplumsal düzen öneriyor. Türkiye’de uzun yıllardır devam eden çatışma ortamının halklar arasında yarattığı acı, kayıplar ve toplumsal tahribat, güçlü bir barış arzusuna neden olmuştur. Kürt-Türk kardeşliği, bu çatışmalı dönemin son bulması ve kalıcı barış ortamının inşası için elzem bir söylem olarak Öcalan tarafından gündeme alınıyor. Devlet, kardeşlik, anadil, kültürel ve siyasal haklar gibi temel talepleri yok sayıyorsa, ‘kardeşlik’ sözde kalır. Kardeşliğin gerçek anlamda yaşanabilmesi için demokratik eşitliğin pratikte hayata geçirilmesi gerekir. Kardeşlik, soyut bir duygu ya da söylem olmaktan çıkıp somut güvenceye kavuşturulmadıkça (örneğin farklı dil ve kültürlerin anayasal koruma altında olması, ifade özgürlüğü, vb.) toplumsal güvensizlik ve eşitsizlik devam eder. Abdullah Öcalan devam eden çatışmaların durmasını istiyor. İnsanların toplumsal meselelerini müzakere ederek, konuşarak yol alabileceğini, bunun da geldiğimiz yer itibari ile imkanlarının oluştuğunu düşünüyor. Biz yarın yokmuş gibi konuşamayız. Çünkü yarın da buradayız, hep buradayız. Umudu beraber büyütebiliriz. Savaş politikalarına karşı barışı ve yaşamı savunacak, Kürt sorununu demokratik bir çözüme kavuşturmak için müzakere ve mücadele hattını büyütmek önümüzdeki en temel görevlerin başında geliyor. Kürt sorununda demokratik siyasal çözüm imkanının oluşması için diyalog ve müzakere ortamını yaratmak, anayasal güvencelerin oluşturulmasıyla mümkündür. Kürt sorununun bütün boyutlarıyla çözümü, demokratik bir Türkiye’nin inşası, halkların farklı kimlik ve kültürleriyle anayasal güvence altında birlikte yaşaması, geleceğimizin kalıcı barış anlayışını temel alan özgürlükçü demokratik bir cumhuriyetle mümkündür” diye belirtti.   YENİ BİR TOPLUMSAL SÖZLEŞME    “Türkiye ya diktatöryel bir rejime dönüşecek ya da kendi toplumsal sorunlarına çözüm arayacak” diyen Türkmen, şöyle devam etti:  “Türkiye’nin çözümsüzlükte ısrar etmesi halinde karanlık bir sürecin içine girilecektir. Zaten iktidar hiçbir hak ve hukuk ve yasayı tanımıyor. Şiddet araçlarının konuştuğu, müzakere ortamlarının tahrip olduğu, anayasal güvencenin kalmadığı, iş, aş taleplerimiz ile özgürlük taleplerimizin görmezlikten gelindiği karanlık bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Şunu da söylemek istiyorum; bu sadece Kürtler için de olmayacak. Eğer demokratik bir dönüşüm sağlanmazsa, Türkiye herkes için karanlık olacak. Türkiye'nin, kendini demokratikleştiren, Kürt sorununu demokrasi üzerinden çözen ve Kürtlerin haklarını anayasal güvenceye alan yeni bir toplum sözleşmeye ihtiyacı var.   'SİLAH BIRAKMA ORTAMI OLUŞTURULMALI’   Kürt sorunu salt silah sorunu değildir. Toplumsal meselenin kendisi çözülmeden sonuçlarını çözmenin bir pozitif sonucu yok. Bunun için de demokratik ortamın inşa edilmesi lazım. Sorumluluk da iktidardadır. Muğlak dil aşılmalıdır. Arafta bırakan, şiddete dönüşen, sisli ortamda kalan, irrasyonel olan devlet dili son bulmalıdır. Kürt sorunun çözümü noktasında AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan ile devlete ciddi görevler düşüyor. Bahçeli, Erdoğan, DEM Parti, ana muhalefet ‘sorunu çözelim’ diyorlar ve hepsi de Meclis'i işaret ediyor. CHP Meclis’te komisyon kurulmasını istiyor. Ben de şunu sormak istiyorum; bu komisyon niye kurulmuyor? Bakın ikinci adımın oluşması siyasal iktidarın elinde. Siyasal iktidar ipe un sermekten vazgeçmeli. Yine Abdullah Öcalan ile görüşmeler çoğaltılmalı. Silah bırakmanın ortamı oluşturulmalı. Bu oluştuktan sonra Meclis tarihsel sorumluluğunu üstlenmeli ve Türkiye’ye dair yeni bir toplumsal sözleşme inşa edilmeli, sorumluluk alınmalıdır.   'CHP ÇÖZÜM ADAYI OLMALI'   CHP yöneticileri son seçimden sonra TV’lere çıktıklarında ısrarla ‘Türkiye’nin birinci partisiyiz. Türkiye erken seçime gitmeli ve iktidar olmalıyız’ diyor. Barış ve demokrasi isteyen yurttaşlar da, CHP'ye 'İktidar olmayı düşünen CHP, Türkiye’nin temel toplumsal meselesi olan Kürt meselesinin çözümüne ilişkin ne söylüyor?’ diye soruyor. Ana muhalefet, iktidar bloku ve tüm toplumsal kesimler, Türkiye’nin temel meselesi olan Kürt sorununun çözümü için demokratik çözümün imkanını oluşturmalıdır. Ana muhalefet partisi yalnız iktidar olmayı değil, aynı zamanda Türkiye’nin sorunlarını çözmeye aday olmalıdır. Şunu da görmek gerekir ki tüm bu siyasal-toplumsal kötülüklere rağmen Türkiye'de hiç de küçümsenmeyecek bir devrimci-demokratik birikim var. İçinde bulunduğumuz bu tuhaf ve zor zamanda bizi kuşatan ve ister istemez etkileyen zor koşulların bütün dayatmasına rağmen ufuk çizgisine doğru bakmayı ve yürümeyi sürdürmeli, istikameti yitirmemeye gayret etmeliyiz. Eşit, özgür ve adil bir dünya kurabilmek için birbirimizi duyma, dinleme ve birlikte hareket etme ihtiyacımızı bir an olsun unutmadan yapmalıyız.   SOL KANADIN ÜSTLENMESİ GEREKEN ROL   Çekilmemiş fotoğrafın, çekilmiş bir fotoğraftan daha çok şeyi göstermesi mümkün mü? Türkiye solunun güncel devrimci siyasi görevi toplumsal ihtiyaçları temel alan, halkın eğitim, sağlık, barınma, ulaşım gibi yaşamsal öneme sahip ihtiyaçlarının temel hak olduğunu vurgulayan birleşik mücadeleyi örgütlemektir. Kürt halkının eşit yurttaşlık haklarını ve Türkiye’nin demokratikleşme sorunlarını çözecek hedefleri omuzlamak da solun görevidir. Devrimci, demokratik, sol ve sosyalist güçlerin bu tarihsel süreçte inisiyatif alarak, toplumsal hareketi başka bir düzeye taşımaları pekala olasıyken, bunun yerine etkisiz kalmaları, izleyen olmaları, endişe ve kaygıya sevk edecek bir dil ve tutum içinde dönüp durmalarını haklı gösterecek hiçbir gerekçe yoktur. Sorumluluk alan büyüyecek. Kaygılarımızın yerini kararlılığımızın aldığı bir mücadele pratiğinin önünü açmak, güçlü mücadele birlikteliklerini kurmak için yol yöntem bulmak tarihsel olarak öncelikle sosyalistlerin ödevidir. Bu ülkenin alın teri dökenleri, üretenleri, emeğiyle, aklıyla, kalbiyle hayatın içinde olanları; ‘Yarın ne olacak?’ kaygısı taşımadan yaşamak istiyor. Korkuların değil, umudun büyüdüğü bir gelecek istiyor. Sorunlarımızın birbiriyle ilişkili olduğu bilincindeyiz. Birimizin haksızlık yaşadığı bir yerde, hiçbirimizin özgür ve eşit olamayacağının farkındayız. O zaman gelin bu umudu hep birlikte büyütelim. Tüm toplumsal ve siyasal çevreler, bütün sendikalar, kitle örgütleri sorumluluk üstlensinler. Barıştan korkmamak lazım. Barış bir siyasal kültür. Hepimize büyük sorumluluklar düşüyor. Barışı kurmanın imkanları doğmuş durumda. Daha demokratik özgürlükçü ve çoğulcu bir Türkiye kurmanın imkanlarını elde etmiş oluruz. Herkese düşen sorumluluk barışa omuz vermektir.”   MA / Mehmet Aslan