'Güneşimizi Karartamazsınız' eylemcilerinin hikayeleri 2025-02-11 09:06:32 HABER MERKEZİ - Komploya karşı dalga dalga yayılan "Güneşimizi Karartamazsınız" eylemine katılanlar, arkalarında büyük bir direniş mirası bıraktı. Aileler, tek talepleri "özgürlük" olan çocuklarının mücadelesini anlattı.    PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik 9 Ekim 1998'de startı verilen ve 15 Şubat 1999'a kadar devam uluslararası komplonun üzerinden 26 yıl geçti. ABD'nin öncülük ettiği ve birçok küresel-bölgesel gücün dahil olduğu komplo süreci, o dönem büyük bir tepkiyle karşılandı. Komploya dönük ilk eylem, “Güneşimizi Karatamazsınız” eylemi oldu. Tutsak, 9 Ekim 1998’de Mereş’te tutulduğu cezaevinde bedenini ateşe verdi. Bu eylem daha sonra cezaevlerine, ardından Kürdistan, Türkiye ve Avrupa’nın dört bir yanına yayıldı.    ÇOCUK YAŞTA BEDENİNİ ATEŞE VERDİ    Ali Bilen de bedenini ateşe veren isimlerden. Bilen, 1990'lı yıllarda köy yakmalarının yoğun yaşandığı dönemde ailesiyle birlikte Mêrdîn'in Qoser (Kızıltepe) ilçesinden Mersin’e göç etti. 2003 yılının Ocak ayında henüz 13 yaşındayken “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı. Mersin E Tipi Cezaevi'nde 8 ay kalan Bilen, daha sonra Adana Kürkçüler E Tipi Kapalı Cezaevi'ne sevk edildi. Bilen, cezaevinde 14 Temmuz 2003'te bedenini ateşe verdi. Bilen, 2010 yılında tahliye edildi.    Eylemine dair konuşan Bilen, komployla "Kürt halkının tasfiye edilmeye çalışıldığını" ve bu durumun tecritle sürdürülmek istendiğini söyledi. Bilen, "Öcalan’a yönelik İmralı’da kapsamlı bir saldırı, katı ve mutlak bir tecrit uygulanmaktaydı. Bu saldırılar diğer cezaevlerinde de hissediliyordu. 1998 yılında direkt Sayın Öcalan'ın fiziki imhasını da hedef alan bir düzeye gelmişti. Bundan kaynaklı Halit Oral arkadaş 'Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla bedenini ateşe vererek, özgürlük meşalesini ateşlemiş oldu" dedi.    "Güneşimizi Karatamazsınız" eyleminin daha sonra her yere yayıldığına dikkati çeken Bilen, "15 Şubat sonrasında bu eylemler artık ayyuka çıkmıştı ve Avrupa'nın birçok ülkesinde, Kafkasya'da ve Rusya'da fedai eylemler yapılmaya başlandı" diye kaydetti. Cezaevinde de yoğun baskı ve saldırılara maruz kaldıklarını, 97 gün boyunca hücrede tutulduğunu anlatan Bilen, "Bu çerçevede ben de 14 Temmuz 2003 tarihinde komployu kınamak, komployu lanetlemek için bedenimi ateşe verdim. O dönem 13 yaşındaydım. Eylemcilerin en küçüğü bendim" dedi.   'SAVAŞ VE BARIŞ BİR ARADA OLMAZ'   Kürt sorununun çözümüne dair tartışmalara değinen Bilen, savaş ile barışın bir arada olamayacağını, Abdullah Öcalan'ın bir an önce fiziken özgür olması gerektiğini kaydetti. Bilen, "Türkiye katı imha ve inkâr politikalarından vazgeçmeli. Soykırım politikalarından vazgeçmeli. Kürt sorununu güvenlikçi ve askeri politikalarla değerlendirmemeli. Kürt sorununun demokratik çözümü için Kürtlerin kültürel, siyasal, sosyal, ekonomik tüm haklarını tanımalı. Bunları yasalarla bütünleştirip, anayasal bir değişiklikle taçlandırmalı. Kürt sorununun demokratik çözümüyle ancak bu şekilde Türkiye'de bir barış inşa edilebilecektir."   BİR AİLEDEN 2 KİŞİ BEDENİNİ ATEŞE VERDİ    23 yaşındaki Veysi Kaya, PKK Lideri Öcalan'ın "zehirlendiği" haberleri üzerine bedenini ateşe veren isimlerden. Arap bir ailenin ferdi olan Kaya, Mêrdîn'in Stewr (Savur) ilçesine bağlı Teffî kırsal mahallesinde 1979 yılında dünyaya geldi. Kaya ailesi, 1982'de devlet baskısından kaynaklı Adana'ya göç ederek, Seyhan ilçesine bağlı Barbaros Mahallesi'ne yerleşti. Kaya, 1999'da Abdullah Öcalan'a dönük komplo sonrası siyasi parti çalışmalarına katıldı. Defalarca gözaltına alındı ve işkenceye maruz kaldı. İmralı tecridi ve Abdullah Öcalan'ın "zehirlendiği" haberleri üzerine 9 Şubat 2006'da bedenini ateşe verdi ve aynı yılın 28 Şubat'ında yaşamını yitirdi. Kaya'nın yeğeni 16 yaşındaki Abdulkadir Atilla ise, 11 Mart 2012 tarihinde İmralı tecridine karşı bedenini ateşe vererek yaşamını yitirdi.    'KÜRTLERİN ONURLU MÜCADELESİNİN YANINDAYIZ'    Veysi Kaya'nın kardeşi Muhittin Kaya, devletin baskılarına karşı Kürt halkının özgürlük mücadelesinde yer aldıklarını ifade etti. Ablası Ayşe Kaya'nın (Mizgin Arap) 1996 yılında Dêrsim'de çıkan bir çatışmada yaşamını yitirdiğini aktaran Muhittin Kaya, "Ailece Kürt halkının onurlu ve şerefli mücadelesinin yanında olduk. Sayın Abdullah Öcalan'ın fikirlerini kabul ettik ve benimsedik. Hiçbir şekilde tecrit ve zulmü kabul etmedik. Abim, ablam ve yeğenim bizler için mücadele çizgisidir" dedi.    Muhittin Kaya, Abdullah Öcalan'ın fikirlerinin tüm dünya yayıldığına işaret ederek, Abdullah Öcalan'ın Kürt sorununun çözümünde kilit rolde olduğunu kaydetti. Muhittin Kaya, "Kürt sorununun tek muhatabı Sayın Abdullah Öcalan'dır. Öcalan'ın derhal koşullarının düzeltilmesi ve halklarla buluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Bu, Ortadoğu halklarının faydasını olacak. Türkiye'nin faydasına olacak ve bütün dünya bizi bir şekilde kabul edecek. Kürt sorunu silahla değil, müzakere ile çözülür. Tecrit son bulsun, Öcalan özgürleşsin" diye konuştu.   EBU MÜSLÜM DOĞAN     18 yaşındaki Ebu Müslüm Doğan, Semsûr'da Fen Lisesi'ni okurken 15 Şubat 2010 tarihinde bedenini ateşe verdi. Yüksek bir noktadan bedenini ateşe vererek, kendisini aşağıya bırakan Doğan, eylemine dair 5 sayfalık bir mektup bıraktı. Kürt halkının inkar, imha ve asimilasyon politikalarına maruz bırakıldığına dikkati çeken Doğan, gerçekleştirdiği eyleme dair şunları belirtti: "Adı bile yasak olan bir halkı, küllerinden tek tek dirilten Reber Apo’ya her Kürt genci gibi ben de binlerce kez minnettarım. Anlasınlar ki Kürt halkı bir daha asla ihanete uğramayacaktır. Bedenlerin tutuşacağı bugün de özümüz olan özgürlüğe gideceğimizi, gittiğim yoldan asla dönmeyeceğimizi tüm mutlak inançla belirtmek isterim. Beritanlaşmak, Semalarda yücelmek, Mazlumlaşmak, Viyanlara ulaşmaktır. İçinde bulunduğumuz durum, artık imha ve inkar, kirli oyunların işe yaramayacağının açıkça kanıtıdır… Gün Önderliğe özgürlük günü olmalıdır. Bir halk asla kendini var edenden ayrı kalamaz.”    ÖCALAN'IN EYLEME DAİR DEĞERLENDİRMELERİ   PKK Lideri Abdullah Öcalan, 14 Mart 2010 tarihinde avukatları ile gerçekleştirdiği görüşmede Doğan’ın eylemine dair değerlendirmelerde bulundu. Abdullah Öcalan, "Aslında daha önce üzerinde duracaktım. Kendini yakan Malatyalı genç arkadaşa, Ebu Müslüm Doğan’a ilişkin bir şeyler söylemek istiyordum. Ben geçmişte Malatya Kürtlüğünü eleştirmiştim, sert de eleştirmiştim. Ancak bu genç arkadaşla Zeynep Kınacı şahsında yeni bir değerlendirme yapmak istiyorum. Bunlar Malatya Kürtlüğünün onurudur. Ben bile bu arkadaşlar karşısında kendimi ezik ve çok sorumlu hissediyorum. Geçmişte Zeynep Kınacı’nın sesini de dinlemiştim. Bence bu arkadaşlar için Malatya’da bir anıt yapılmalıdır. Malatya Kürtleri bu arkadaşların yüce kişiliğini, bu arkadaşların anısını yaşatmalıdır” ifadelerini kullandı.    ANNE DOĞAN: ÖZGÜRLÜK FİKRİYLE BÜYÜDÜ   Oğlunun eylemine dair konuşan anne Zeliha Doğan, "Müslüm Daha küçükken Kürtlerin fikirlerini benimserdi. Daha ilkokul 5’inci sınıfta biz neyin ne olduğunu çok bilmezken, o bu meseleleri açar konuşurdu. Ortaokul, lisede de bu meseleleri hep konuşurdu. Biz aile olarak ilk günden beri özgürlük hareketini benimsedik ama onun bağlılığı daha farklıydı. Bana ‘Herkes eşit olmalı’ derdi. Müslüm özgürlük fikri ile büyüdü ve bu uğurda yaşamına son verdi. Hiçbir zaman kendini düşünmedi, hep sevdiği ve takip ettiği fikri düşündü. Abdullah Öcalan’ı çok seviyordu ve onun için yaşamına son verdi. Her zaman onun (Abdullah Öcalan) fikirlerini benimsedi. Her zaman barış istedi" ifadelerini kullandı.    Anne Zeliha Doğan, oğlunun eyleminden 3 gün sonra haberdar olduklarını aktardı. Zeliha Doğan, "Herkese sorduk, soruşturduk ancak bir haber alamadık. Biz onun dağa gittiğini düşünüyorduk. 3 gün sonra polisler abisini aradı ve ‘Adıyaman’a gelin’ dedi. Benim gitmeme izin vermediler. Sonra gelip burada defin ettik. Her yerden cenaze merasimine geldiler. Binlerce kişi geldi. Yazdığı mektubun fotoğraflarını birkaç gün sonra bize gösterdiler, ancak mektubu 6 ay sonra eşyalarını teslim aldığımızda aldık. Mektupta her şeyi yazmıştı” ifadelerini kullandı.    “Ben barış istiyorum” diyen Zeliha Doğan, şunları söyledi: "Anneler artık ağlamasın. Hiçbir anne artık ağlamamalı. Artık yeter. Bu sorun artık çözülsün. Kürtlerin de hakları olsun. Kürtler bin yıllardır bu topraklarda yaşıyor. Biz her zaman barış istedik ve istiyoruz. Cezaevlerinde kimse kalmasın istiyoruz. Sonuna kadar barış istiyoruz. Abdullah Öcalan’ı artık bıraksınlar. Artık çözüm olsun. Savaşlar olmasın."   MAHSUN ÖZEN'İN EYLEMİ    Mahsun Özen, 22 yaşındayken 28 Aralık 2013’te İzmir Bayraklı’da bulunan Barış Anıtı önünde bedenini ateşe verdi. Mêrdîn doğumlu olan Özen, henüz 7 yaşındayken ailesiyle birlikte İzmir’e göç etti. İzmir'de Demokratik Halk Partisi (DEHAP) gençlik çalışmalarında yer alan Özen, 19 yaşında siyasi parti faaliyetleri nedeniyle tutuklandı. Özen, 1 yıl sonra tahliye edildikten sonra yeniden parti çalışmalarına devam etti.    Özen, Roboskî Katliamı’nın ikinci yıl dönümünde bedenini ateşe vererek, ardından "Yaşamak da ölmek de erdem işidir" başlığıyla bir mektup ardında bıraktı. Özen, mektubunda eylemine dair şunları belirtti: "Ölümlerin, katliamların sıradanlaştığı bir dünyada insanın tek sözü özgürlük oluyor. Özgür yaşam ve yaşatma geleneği oluyor. Bu uğurda ölmek de amaca ulaşma hedefidir.”   3 ÇOCUĞUNU YİTİRDİ   Mahsun Özen’in babası Burhan Özen, bir çocuğunu Kuzey ve Doğu Suriye'de, bir çocuğunu ise Cûdi'de çıkan bir çatışmada yitirdiğini aktardı. Baba Özen, "Oğullarım 'Kardeşimin silahını yerde bırakmayacağım’ diyordu. İkisinin cenazesini de görmedim. Belki de mezarları imha edilmiştir, bilmiyorum. Mahsun'un yaptığı eylemi bilmiyordum, polisler bana ‘oğlun kendini yakmış’ dedi. Cenazesi bir hafta adliyede kaldı. Bir hafta sonra aradılar ve cenazeyi almamızı söylediler. Abdullah Öcalan’ın tutuklanmasının yıl dönümüne yakın bir tarihte bedenini ateşe verdi. Arkadaşlarına ‘Ben Önderlik (Öcalan) için kendimi yakacağım' demiş. Ben yaşadıkça onun mücadelesini devam ettireceğim. Elimizden geldiği kadar onun izinden gideceğiz. Onun eylemi Önderlik içindi" diye konuştu.    ‘ÖCALAN İNSANLIK İÇİN UĞRAŞIYOR’   Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması gerektiğini söyleyen baba Özen, "Abdullah Öcalan’ın söyledikleri barış içindir. Sadece Kürt halkı değil, Türk halkı da Arap halkı da tüm halklar ‘Abdullah Öcalan konuşmalı’ diyor. O kendi çıkarları için değil, insanlık için uğraşıyor. İnsanlar Mahsun’un eyleminden çok etkilendi. Mahsun bu eylemi kendi toprağı ve kendi halkı için yaptı. Ben ve annesi her hafta mezarının başına giderek, üzerindeki çiçekleri temizliyoruz. Onun anısını yaşatmak için her hafta onun mezarının başına gidiyoruz. Ben artık kimsenin ölmesini istemiyorum. Bu savaşın son bulmasını istiyorum. Bizim ciğerimiz yandı ama başkalarının ciğeri yansın istemiyorum. Çocuklarımın gittiği yoldan da pişman değilim" ifadelerini kullandı.    Yarın: "Öcalan özgür olmadan barışı konuşamayız"    MA / Hamdullah Yağız Kesen - Emrullah Acar