Gazeteci Sever: Kim hangi stratejiyi kurarsa kursun QSD'yi görmek zorunda 2025-02-13 09:51:05   ANKARA - Suriye’de yaşananların 3’üncü Dünya Savaşı’ndan bağımsız olmadığını belirten gazeteci-yazar Aykan Sever, "QSD'nin direnişi sürdüğü sürece kim hangi stratejiyi kurarsa kursun, QSD'nin pozisyonunu da görmek zorundadır" dedi.    Ortadoğu'ya müdahalenin kapsamında Suriye'de Baas rejimin devrilmesi ve akabinde yaşanan gelişmeleri değerlendiren gazeteci-yazar Aykan Sever, meselenin sadece Suriye ile sınırlı olmadığını, yaşanan gelişmelerin 3'üncü Dünya Savaşı'nın bir parçası olduğunu söyledi. Savaşın postmodern bir ruhla geliştiğini ifade eden Sever,  Suriye ve Ortadoğu'da yaşananların da bu savaş sürecinden bağımsız olmadığını dile getirdi. Çatışma ve yeni cephelerin de savaş süreci içerisinde cereyan ettiğini belirten Sever, Amerika'daki iktidar değişimiyle 3'üncü Dünya Savaşı'nın da yeni bir evreye girildiğini söyledi.    Amerika ve ittifaklarının dünyayı savaş yoluyla yeniden şekillendirmeye çalıştığını ifade eden Sever, Donald Trump'un ekibinin elindeki teknoloji sermayesini, kendi politikalarını dünyaya hakim kılmak ve çıkarları için manipüle etme amacıyla kullandığını ifade etti.    Bu süreçte akla gelmeyecek manipülasyonlarla karşı karşıya kalınabileceğini dile getiren Sever, "Uygarlığın yarattığı değerlere de ciddi bir saldırı var. Bu nedenle 3'üncü Dünya Savaşı daha korkutucu boyutlarda olacaktır. Yani insanlığı ve doğayı daha fazla yok edecek ve tehdit altında bırakacak bir süreç ile karşı karşıyayız" dedi.    'ESAD'IN DÜŞÜRÜLMESİ NATO OPERASYONUDUR'   Suriye'deki rejimin NATO operasyonuyla çöktüğünü kaydeden Sever, Heyet Tahir el Şam (HTŞ) ile Türkiye'ye bağlı Suriye Millî Ordusu'nun (SMO) bu çerçevede netleşeceğini söyledi. SMO'nun Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret (SADAT) aracılığıyla süreç içerisinde örgütlendirilen bir güç olduğunun altını çizen Sever, "Bu örgütleri sadece Suriye'de de değil; Libya, Dağlık Karabağ gibi ülkeler ve bölgelerde de kullandılar. Türkiye'nin emperyalist politikalarını ilerletmek için kullanıldılar. Dolayısıyla SMO, sadece Türkiye'nin araçlarından birisidir ve SMO'yu Suriye'de de QSD'ye karşı sahaya sürdüler. Bunu rahatlıkla da feda edebiliyorlar. Fakat hali hazırda SMO'nun herhangi bir başarısı yoktur. Türkiye'nin böyle bir beklentisi vardı sonuçta, ama Tişrîn Barajı'ndaki direniş SMO'yu geriletti ve başarısızlığa sürükledi" ifadelerini kullandı.    'TÜRKİYE HTŞ'YE İSTEDİĞİNİ YAPTIRAMIYOR'   QSD'nin direnişi karşısında SMO'nun ilerleyemediğini belirten Sever, SMO'nun HTŞ içerisinde ayrıksı bir pozisyonunu koruduğunu ve halen Türkiye'nin kontrolü altında kalmaya devam ettiğini söyledi. Türkiye'nin HTŞ'yi istediği gibi kullanmadığı için SMO'yu bir kart olarak değerlendirmek isteyeceğini ifade eden Sever, "Yani tek başına SMO'nun hatta HTŞ'de dahil olsa dahi bu işte başarılı olamayacağı açıktır. Çünkü HTŞ tarafı, Türkiye'nin zorlamalarına rağmen şuana kadar savaşa dahil olmadı. Bunun ana nedenlerinden bir tanesi de HTŞ'nin kendini yeterince güçlü görmemesidir. Gerçekten de QSD ile çatışacak düzeyde değildir. Ayrıca hem silahlı güç itibariyle hem de HTŞ şu ana kadar uluslararası düzeyde de Suriye'nin içerisinde de meşruiyetini sağlamış değil. HTŞ Suriye'de şuan Alevilere ve Hıristiyanlara karşı saldırılar yürütüyor ve baskıyla meşruiyeti sağlamaya çalışıyor. Bunu ne kadar başarabilir, bilmiyoruz" diye konuştu.    'BELİRLEYİCİ OLAN QSD'NİN DİRENİŞİDİR'   İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Trump ziyareti öncesi "Ortadoğu'da haritaları yeniden çizdik. Trump ile beraber daha iyi bir biçimde çizeceğiz" açıklamasını işaret eden Sever, "Yani Suriye ile yapılacak tartışmalarda, İran ve uzantılarının asıl düşman olduğu bir strateji izlenecek. Bunun kapsamında da Batı Şeria, Gazze ve Suriye'nin de bir kısmının ilhakı var. Bu nedenle Türkiye'yle bir takım pazarlıklar ve anlaşmalar yapmaları mümkündür. Bu HTŞ, SMO ve Türkiye gibi güçlerin de pozisyonu ve geleceği bu yürütülen stratejiler ile belli olacak. Şu anda da bazı pazarlıkların olduğunu görüyoruz. Fakat burada belirleyici olan QSD ve temsil ettiği güçlerin direnişidir. Yani QSD’nin direnişi sürdüğü sürece; kim hangi stratejiyi kurarsa kursun QSD'nin pozisyonunu da görmek zorundadır" şeklinde konuştu.    Hamas'ın 7 Ekim saldırısında Türkiye-İsrail ortaklığına dikkati çeken Sever, saldırısı sonrası ise İran'ın Ortadoğu'dan sökülüp atıldığını ve bu anlamda Hamas’ı da kullandıklarını ifade ederek, "Bunu Türkiye, İsrail ve ABD beraber gerçekleştirdi. Burada, bu devletler açısından bir başarı var, ama bu planların bir aşaması da Suriye'nin kuzeyinin Türkiye tarafından işgal edilmesi, güneyinin ise İsrail tarafından işgal edilmesiydi. Kısmen bu gerçekleşti. İsrail en azından belirli yerleri işgal etti. Artık Lübnan'a İran tarafından kolay kolay silah geçişi gerçekleşmez. Bunun yanında Dürziler üzerindeki etkilerini yükseltti ve stratejik olarak gördüğü Golan Tepeleri'ni de kontrol etmeye başladı. Bu Suriye'nin geri kalanını da işgal etmeyecekleri anlamına gelmez. İsrail kontrol ettiği yerleri genişletmeye çalışacaklardır. Ayrıca İsrail'in HTŞ ve Türkiye ile de sahada da ortaklıkları var" dedi.    'TÜRKİYE'YLE İTTİFAK HTŞ'NİN GELECEĞİ İÇİN YETERLİ DEĞİL'   HTŞ’nin geleceğinin tek başına Türkiye ile anlaşmadan geçmediğini belirten Sever, Türkiye'nin HTŞ'yi finanse edecek güçte olmadığını vurgulayarak bu anlamda en büyük gücün Suudi Arabistan olduğuna işaret etti. "Zaten HTŞ lideri El Colani ilk ziyareti de Suudi Arabistan'a yaptı" diyen Sever, şöyle devam etti: "Sonuçta finans kaynağı olmadan Suriye’nin geleceğinin olması zaten mümkün değil. Aynı şekilde Colani, Fransa ile de görüşüyor. Esad döneminde, liman ihaleleri alan bir şirketle sözleşmeleri yenilediler. Arkasından Colani Paris'te yapılacak bir konferansa davet edildi. Sonuçta bölgede bulunan bütün aktörler, HTŞ üzerinde etkili olmaya çalışıyor ki burada da kimin daha etkili olacağını biraz zaman gösterecek."   'DİĞER AKTÖRÜLER TÜKİYE'YE İZİN VERMEZ'   Türkiye'nin HTŞ yönetimine MİT uzantılarını soktuğunu ifade eden Sever, "Örneğin SMO'ya bağlı Sultan Murat Tugayları'nın komutanı gibi isimleri yönetimde etkili kılmaya çalışıyorlar ki bununla etkili de olabilirler. Çünkü HTŞ yönetimi de belli noktalarda Türkiye'ye muhtaç durumdadır. Ancak bunun da bir sınırı vardır. Türkiye tek başına bütün bu süreci yönlendiremez. Diğer aktörler de bu duruma izin vermez" dedi.   'IRAK'TA YENİ CEPHE AÇILMASI PLANLANIYOR'   İran'ın ABD ve İsrail tarafından "baş düşman" olarak seçildiği bir pozisyonda Türkiye'nin her iki güçle anlaşma yapma ihtimalinin olduğunu dile getiren Sever, Amerika'nın Irak'ta İran'a yeni bir cephe açma olanağının bulunduğunu belirtti. Federe Kürdistan Bölgesi'nde işgali ilerletmek için Türkiye'nin bu durumu koşa koşa tercih edebileceğini vurguladı. Sever, şunları kaydetti: "Sonuç olarak bir takım çıkarları çelişiyor olabilir, ama özellikle İran baş düşman diye tanımlanırsa, her zaman bir uzlaşma zeminleri olacaktır. İran fırsat bulsa; Amerika ile hemen uzlaşmaya çalışabilir, ama özellikle Amerika ve İsrail'e Ortadoğu'da düşman diye tanımlayabilecekleri bir yapı ve ona müdahaleye insanları ikna edebilecekleri bir ortam lazım. Bu nedenle İran sabit düşman olarak kalacak."    HALKLARIN DİPLOMASİSİ   Devletlerin, halkların temsil eden QSD ve PYD'nin aksine halkları birbirine karşı araç olarak kullandığını, bundan dolayı da PYD'nin halklar diplomasisi gerektiğini ifade eden Sever, sözlerini şöyle sürdürdü: "Demek istediğim: Fransa Dışişleri Bakanı sürekli 'Kürtleri yalnız bırakamayız' diyor, ama Fransa bugüne kadar Kürtlere hangi konuda olanak sağladı veya yardım etti? Hiç bir şey yok. Paris'te Kürtlere yönelik iki tane katliam yapıldı. Bu iki katliamın aydınlatılmasıyla ilgili hiç bir şey yapmadılar. Çünkü katliamın ortağıydılar. Yarın bir gün sırtlarını dönebilirler. Bu nedenle de asıl önemli olan devletlerle değil, halklarla diplomasi yürütmek. Çünkü yarın bir gün Macron'un karşısına geniş bir kitle 'Sen Kürtleri yalnız bırakamazsın, yardım etmek zorundasın' diye çıktığında, ancak bu şekilde Kürtlere yardım edebilirler."     'QSD'NİN MEVCUT HTŞ İLE ORTAK ZEMİNİ YOKTUR'   QSD'nin mevcut koşullarda HTŞ'ye yönetimine katılma tartışmasına değinen Sever, şunları söyledi: "HTŞ ne kadar çoğulcu yönetim falan dese de böyle olmayacağı aşikârdır. Zaten çoğulcu olmak isteseler, demokratik bir kongre sürecini kendi aralarında toplar ve defalarca görüşmeye açık olduğunu belirten Dürziler ve QSD ile demokratik bir süreç yürütürlerdi. Şuan HTŞ'nin '4 yıl ben iktidarda kalacağım' tavrı Erdoğan'ın yaptıklarından hiçte farksız değildir. Sonuç olarak iktidarı kendi ellerinde toplamak ve toplumu kendi istedikleri gibi düzenlemek ardından da ona uygun bir anayasa uydurarak diktatörlüklerini kalıcılaştırmak istiyorlar. Kaldı ki 4 yıl sonra seçim olsa Suriye'de sandığa gidecek doğru dürüst insan da bulunamayabilir. Çünkü korkutmuş olacaklar ve sindirmiş olacaklar şuan yaptıkları gibi."   HTŞ'NİN GELECEĞİ   HTŞ'nin geleceğinin belirsiz olduğunu, Türkiye'ye açıktan karşı durabilecek zemine sahip olmadığını, bundan dolayı hem Türkiye'nin hem de başkalarının gönlünü hoş tutacak bir politika izlediğini belirten Sever, şunları kaydetti: "Yoksa HTŞ, QSD ile anlaşmak ister, ama anlaşma koşulu yok ortada. QSD ile anlaşabilmesi için demokratik bir yönetim olması gerekir. Nihayetinde Trump ile Erdoğan arasındaki anlaşma ve görüşmeler HTŞ ile Türkiye arasındaki ilişkiyi belirleyecektir. ABD'deki bazı söylentiler ve basında yer alan bilgilere göre de Pentagon'un Suriye’den çekilme planları yapıyor. Bunun gerçeği ne kadar yansıttığı tartışılır, fakat bu söylentilerin olması da ABD ve Türkiye arasında bazı pazarlıkların olduğuna işaret ediyor. Bunun bir diğer ayağı da Lübnan, Filistin ve Suriye ki Suriye'de paylaşım halen devam ediyor. Bu nedenle de birçok pazarlık yapılıyor ve bu pazarlıkta sadece Türkiye, İsrail ve ABD'de yok Arap ve Batı ülkeleri de var. Burada esas mesele ise Trump ve Netanyahu'nun Ortadoğu'da haritaları yeniden çizelim meselesine Erdoğan ne kadar uyacak. Uymayacak diyemeyiz, çünkü Türkiye'deki politikacıların kamuoyuna söyledikleri bazı şeyler var, ama gerçeğe baktığımızda şu ana kadar yaptıklarının tamamı ABD ve İsrail’in çıkarına oldu. Bunun dışında bir çizgi izlemediler, henüz ve bu yüzden de anlaşabilirler."   TÜRKİYE'NİN STRATEJİSİ   Türkiye'nin emperyalist bir politika izlediğini ancak gelinen aşamada Suriye'de başarılı olduğunun söylenemeyeceğini belirten Sever, "Rastgele bir politika yürütülmüyor sonuçta. Özellikle 2013 sonrasında bu emperyalist strateji doğrultusunda bir sürü adım attılar. Bu stratejinin önemli noktası şuydu: Türkiye’deki iktidarın merkezini ABD ile birleştirmek ve bir tür diktatörlük kurmaktı, bunu da başardılar. Geçen hafta bir kanun geçti, Osmanlı padişahlarının bile sahip olmadığı yetkilere Erdoğan sahip oldu. Burada Türkiye'nin izlediği emperyalist stratejiye karşı Türkiye'deki muhalefet harekete geçmediği sürece kolay kolay geriletmenin imkanı da yoktur. Özellikle de emperyalist politikalara karşı çıkmalıyız" şeklinde konuştu.    MA / Ömer Güngör