DEM Partili Yüksel Mutlu: Anlaşmayla birlikte Aleviler korunmuş oldu 2025-03-13 10:06:12   RIHA - Suriye'de Alevilere yönelik katliamın insanlık suçu olarak kabul edilmesi gerektiğini belirten DEM Partili Yüksel Mutlu, ulus devletin çatışmacı karakterine karşı alternatifin demokratik ulus paradigması olduğunu ifade etti.    Suriye'nin batısında yer alan ve Alevilerin yoğunlukta olduğu Lazkiye ve Tartus ile Hama ve Humus kırsalında 6 Mart'ta, Heyet Tahir el Şam (HTŞ) ve Türkiye destekli paramilter gruplar "Esad artıklarının temizlenmesi" adı altında Alevilere yönelik saldırılar başlattı. Katliama dönüşen saldırılarda, Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'nin (SOHR) verilerine göre, en az bin 383 kişi katledildi. Katliamlar sürerken kendisini Suriye Geçici Hükümeti Cumhurbaşkanı ilan eden HTŞ lideri ile Suriye Demokratik Güçleri (QSD) Genel Komutanı Mazlum Abdi arasında 10 Mart'ta 8 maddelik bir çerçeve anlaşması imzalandı. Anlaşmada, devam eden Alevi katliamı ve başka dini ve etnik gruplara yönelik katliamların önüne geçilmesi için "Suriye toplumunun tüm bileşenleri arasında ayrışma yaratmaya yönelik çağrıları, nefret söylemlerini ve nifak yayma girişimlerinin reddedilmesi" maddesi yer aldı. Anlaşmanın imzalanmasının ardından Alevilere yönelik katliamlar durduruldu. PYD ve QSD tarafından yapılan açıklamalarda, katliamın durdurulması için anlaşmanın hızlandırıldığını belirtildi.    Katliamın dini inanç üzerinden yürütüldüğünü vurgulayan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Halklar ve İnançlar Komisyonu Eşsözcüsü Yüksel Mutlu, Suriye'nin devrik başkanı Beşar Esad'ın Alevi bir kimlikten geldiğini, ancak Esad rejiminin Alevileri değil, bir sistemin, ideolojinin temsil ettiğini söyledi. Suriye'de Alevi nüfusunun toplam yüzde 10'una denk geldiğini dile getiren Yüksel Mutlu, "Bu yüzde 10'luk nüfusa karşı son günlerde sosyal medyada rastladığımız görüntüler ve vahşet adeta kan donduracak bir şekilde. 21'inci Yüzyılda, inanca karşı böyle bir katliam yapılması bir insanlık suçu olarak kabul edilmesi lazım. Beşer Esad bir Arap Alevi’si idi bu doğru ama Esad bir devlet başkanı ve sistemin yöneticisiydi. Bir ideolojinin takipçisiydi. Bugün yapılanları 'Esad artıkları' diyerek, bir inanç mensupluğuna, Alevi süreğine mal etmenin kendisi çok tehlikeli bir şey. Bunun yolunu açıyorlar. Bugün yaşananlar Şengal'de Êzidîlere, Ortadoğu'da farklı inançlara yapılan katliamlar gibidir. Bu yapılanlar Osmanlı'da ve Cumhuriyet döneminde Alevilere yapılan katliam gibidir. 1980 sonrası Kürtlere yapılan katliamlara benziyor" ifadelerini kullandı.    Yaşananların ulus devlet sistemine dayandığının altını çizen Yüksel Mutlu, ulus devletlerin "Benim gibi olacaksın, benim gibi düşüneceksin, benim inandığıma inanacaksın" dediğini vurgulayarak, "Uluslararası güçler bu iddiasını gerçekleştiremeyen rejimleri yıkarak yerlerine bu iddiayı gerçekleştirebilecek yeni rejimler inşa etmek isterler. Fakat bu inşa esnasından direnen güçler, ayakta kalmayı başaranlar bu mücadeleden zafer ile çıkabilirler. Bu zafer bir ulus devlet zaferi değil. Bugün Suriye'de QSD ve HTŞ'nin yaptığı anlaşmanın kendisi de budur" diye konuştu.    'BU BİR SÜREKTİR'   Uluslararası güçlerin açıklamaların yeterli olmadığını, onlar için insan yaşamının hiçbir değerinin olmadığını belirten Yüksel Mutlu, "Onların tek derdi sömürmedir. Hakları çatıştırarak kendilerine yol yapmak istiyorlar. Zihniyetiniz ne ise ona göre bir dizayn yaparsınız. Kapitalist modernite zihniyetini taşıyanlar içine insan yaşamının bir değeri yoktur. Alevi bölgeleri Esad rejimi yıkıldığından bu yana tedirgindi. DEM Parti olarak uzun süredir buna dikkat çekiyorduk. Son günlerde ne yazık ki bu katliamlar doruğa ulaştı ve insanlar yerlerden cenazelerini dahi toplayamadı. Bu öldürülenler çocuklar, kadınlar ve siviller. Bir inancı yok etmek için kurulan, Alevilere dönük bir soykırım operasyonu bu. Bizim bunu kabul etmemiz mümkün değil. Biz bunları yaşayanlarız. Dersîm, Zîlan, Koçgirî, Ağrı, Çorum, Gazi, Maraş, Madımak… Bütün bunları yan yana koyduğumuz zaman b ülkede katliamlar silsilesi önümüzde çıkıyor. Bu katliamların büyük çoğunluğu Kürtler ve Alevilere dönüktür. Suriye'de yapılan bu katliamlara karşı Türkiye'de yaşayan Aleviler korkuyor. Çünkü kendi tarihine dönüp baktığından yaşadıkları var, bir hafıza var. Alevilerin baktığı pencere ben Türk Alevi'siyim, Kürt Alevi'siyim değil. Kürt Alevi'si 'Bizim Alevileri Suriye'de katlediyorlar' diyor. Çünkü bu bir sürektir" diye konuştu.    'KATLİAMI DURDURMAK İÇİN SÜRECİ HIZLANDIRDI'   QSD Genel Komutanı Mazlum Abdi ile Suriye'de Geçiş Hükümeti Cumhurbaşkanı olarak eden Ahmed Eş-Şara arasında yapılan anlaşmanın katliamların durması için etkili olduğun altını çizen Yüksel Mutlu, "Burada Arap Alevilerin imdadına yetişen şey QSD ve HTŞ arasında yapılan anlaşmaydı. Belki bu katliamlar daha fazla derinleşebilirdi. Türkiye'de Alevilerin ses çıkarması, Alevilere dönük saldırıların bir jenosit olarak görülmesiyle birlikte yapılan anlaşma riski ortadan kaldırdı demek lazım. Ancak buna rağmen bir algı operasyonu var. Tehlikeli çok ciddi bir dezenformasyon var. Tehlikeli, milliyetçi, şoven, militarist bir dil kullanılıyor. Yapılan anlaşmanın maddelerinde Dürzileri, Kürtleri, Alevileri ve diğer bütün halkları korumak için yapıldığını görüyoruz. QSD ve HTŞ arasından anlaşma yapılmasına karşı geliştirilen militarist dil aslında 'Ben bu savaşı destekliyorum, Alevilerin katledilmesini destekliyorum' demek. Anlaşmada katliamın önüne geçmek için maddeler var. SDG tarafından yapılan açıklamalarda katliamların son bulması için Dürziler ve Aleviler ile görüşmelerin yapıldığı belirtiliyor. SDG katliamlar dursun diye süreci hızlandırdı. Anlaşma ile birlikte Aleviler korunmuş oldu. Yapılan açıklamalar bunu gösteriyor. İlk günler kimse ses çıkarmadı. Tepkilerden sonra BM harekete geçti. Colani komisyon kuracaklarını açıkladı. Bu konuda bir zorlama olmasa, 8 maddelik anlaşma olmasa bu olur muydu? Anlaşma üzerine SDG'ye saldırmak doğru değil, saldırılar Alevi düşmanlığının körüklenmesi anlamına geliyor" şeklinde konuştu.    Kuzey ve Doğu Suriye'deki Özerk Yönetimin, halklar ve inancalar konusunda hassasiyetinin kaynağını Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın demokratik ulus paradigmasından aldığına işaret eden Yüksel Mutlu, ulus devletin çatışmacı karakterine karşı alternatifin bu paradigma olduğunu dile getirdi. Ortadoğu'da uzun süredir kan deryası olduğunu belirten Yüksel Mutlu, "Bu coğrafyanın artık demokratik bir yönetime kavuşması lazımdır. Bu, demokratik ulusla mümkün. Ulus devlet, sorunları çözmüyor. Biz bunu gördük. Bizi rahatlatacak tek şey Sayın Öcalan'ın 27 Şubat metinde yer alanlardır. Her şeyin başındayız, her şeyi mücadele belirleyecek. Suriye'deki Arap Alevileri örgütlü olsaydı ve birlikte bir mücadele zemini oluştursalardı bu kadar katledilmeyeceklerdi" diye belirtti.    'SÜRECE SAHİP ÇIKMAK ZORUNDAYIZ'   Katliama karşı Kuzey ve Doğu Suriye'de, Türkiye'de Kürtlerin tepkilerini yüksek sesle dile getirdiğini, DEM Parti'nin açıklamalarına ve çağrılar yaptığına dikkati çeken Yüksel Mutlu, şöyle devam etti: "Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları bugün Hatay Antakya'dan bu çağrıyı yapacak. Türkiye’deki bütün Alevi sivil toplum örgütlerinin başkanları ile ses vereceğiz. Bunları laf olsun diye yapmıyoruz. Buna inandığımız için yapıyoruz. Dürzilerin başına aynı şey gelse Rojava'daki Kürtlerde, burada yaşayan Kürtler de yine ses çıkarırlardı. Ahlaki ve politik toplum inşası ancak böyle mümkündür. Türkiye'de birçok katliama yapıldı, bu katliamlar belgelendi, ancak hesabı sorulmadı, failler beraat etti. Bunun için 8 maddelik anlaşma önemli. Egemen gelip sizi kurtarmaz. O sizi bertaraf etmek ister. Hegemonik güçlere karşı demokratik güçlerin bir arada mücadele etmesi önemli. Sürece sahip çıkmak zorundayız. Sürece sahip çıkarsak barışı toplumsallaştırabilir, demokratik bir Türkiye yaratabiliriz."   MA / Emrullah Acar