Çocuğunu Filistin askısında görmek ve bir damla su verememek 2025-10-30 09:33:13 MÊRDÎN - Kerboran'da 3'ü çocuk 7 kişinin işkenceyle katledilmesinde 30 yıldır adalet sağlanmadı. Katledilen 12 yaşındaki oğlunu Filistin askısında işkencede gören Hayat Altınkaynak, "Çocuğun karşında asılı dursun, 'Susadım' desin, su içemesin. Bundan daha zor bir şey var mı?" dedi.  Mêrdîn'in Kerboran (Dargeçit) ilçesinde, 29 Ekim 1995'te 2 öğretmen ve Amara köyünün korucu başının oğlunun kaybolması üzerine başlatılan ev baskınlarında JİTEM ekipleri tarafından gözaltına alınan 3'ü çocuk 7 kişi gözaltına alındı. Kerboran'da 8 Kasım 1995'e kadar süren ev baskınlarında gözaltına alınan Davut Altınkaynak (12), Seyhan Doğan (14), Nedim Akyön (16), Mehmet Emin Aslan (19), Abdurrahman Olcay (20), Abdurrahman Coşkun (21), Hikmet Kaya (24) ve Süleyman Seyhan'dan (57) bir daha haber alınamadı.    Ailelerin arama çalışmaları sürerken Uzman Çavuş Bilal Batırır, Süleyman Seyhan'ın cenazesinin gömüldüğü yeri ailesine söylemesi üzerine 6 Mart 1996'da Seyhan'ın cenazesi bulundu. Ancak Seyhan'ın cenazesinin gömüldüğü yeri aileye söyleyen Bilal Batırır'dan da bir daha haber alınamadı. Uzman Çavuş Batırır'ın JİTEM ekipleri tarafından katledilip cenazesinin kalorifer kazanında yakıldığı iddia edildi.    KEMİKLERİN HER BİRİ BİR TARAFTA BULUNDU   Batırır ve 7 kişinin akıbetine ilişkin başlatılan soruşturmada, 2012' yılına kadar bir gelişme kaydedilmedi. 2012'de İnsan Hakları Derneği (İHD) Mêrdîn Şubesi’nin Özel Yetkili Savcılığa başvurması üzerine dosyada raflardan indirildi. Dosyadaki giren bilgiler doğrultusunda arama çalışmaları başlatıldı. Aynı yıl Seyhan Doğan ve Mehmet Emin Aslan'ın kemikleri Kerboran'da bir bağ evinde, 2013'te Abdurrahman Olcay ile Abdurrahman Coşkun'un kemikleri Qoser'de (Kızıltepe) Tilzerin köyünde bir kuyuda, 2015'te ise Nedim Akyön ile Davut Altınkaynak'ın Kerboran'da Dicle Nehri kenarında yer alan Pekurt harabelerinde bulundu.   19 YIL SONRA DAVA AÇILDI   Kaybedilenlerin kemiklerinin bulunmasının ardından dosyaya ilişkin iddianame 24 Aralık 2014'te Midyat Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlandı. Dönemin Mardin Jandarma Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren, Dargeçit Jandarma Komutanı Mehmet Tire, Dargeçit Merkez Jandarma Karakol Komutanı Mahmut Yılmaz, Karakol Komutanı Yardımcısı Haydar Topçam ve Uzman Çavuş Kerim Şahin ile korucular Faruk Çatak, Mahmut Ayaz, Naif Çelik, Ramazan Savcı, Kemal Kaya, Mehmet Acar, Faik Acar, Hüseyin Altunışık, Mehmet Emin Çelik, Sadık Çelik, Fethullah Çelik, Osman Demir, Bahattin Ergel hakkında "Taammüden öldürmeden" dava açıldı.    DELİLLER GÖRÜLMEDİ, BERAAT KARARI VERİLDİ   Güvenlik gerekçesiyle Semsûr'a nakledilen dava, 13 Mart 2017'de görülen 7'nci duruşmanın ardından bu kez Ankara 5'inci Ağır Ceza Mahkemesi'ne nakledildi. Ancak Ankara 5'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nin davayı kabul etmemesi üzerine Yargıtay davanın Semsûr'da görülmesine karar verdi. Semsûr'da devam eden davada, bulunan kemiklere, dönemin Mardin İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Muhammet Demirel'in JİTEM itirafına, Mardin İl Jandarma Komutanlığı tarafından cinayetin resmi koordinatlarını gösteren 1995 tarihli tutanağa, tanık beyanlarına ve daha birçok delile rağmen sanıklar hakkında "delil yetersizliği" iddiasıyla beraat kararı verildi.    OĞLUNA GÖZLERİ ÖNÜNDE İŞKENCE EDİLDİ   Dosyanın en önemli tanıklarından biri öldürülen 12 yaşındaki Davut Altınkaynak'ın annesi Hayat Altınkaynak'tı. Hayat Altınkaynak, olay tarihinde oğlu ile birlikte gözaltına alınmış, Filistin askısına asılan oğlunu kendi gözleri ile görmüş, birlikte işkence görmüştü. Hayat Altınkaynak ve eşi Abdülaziz Altınkaynak, katledilenlerin aileleri ile birlikte 30 yıl boyunca adalet arayışlarını sürdürdü. Hayat Altınkaynak, 30 yıl önce yaşadıklarını ve duygularını Mezopotamya Ajansı'na (MA) anlattı.     İŞKENCE ALTINDA ANNESİNDEN SU İSTEDİ   Evlerine şafak vakti basın yapan ve arama yaparak evleri dağıtan askerlerin ayrıldıklarını ancak akşam tekrar geldiklerini söyleyen Hayat Altınkaynak, "Yine arama yaptılar, evi dağıttılar. Biz 3-4 kadın bir aradaydık. Kadınların arasından beni çıkarıp, götürdüler. Oğlum da eve gelmemişti. Amcasının evine gitmişti. Nerede olduğunu sordular, evde olmadığını, hayvanları otlatmaya götürdüğünü söyledim. Beni sonra alıp, Kerboran'dan çıkardılar. Bir başkasını daha almışlardı (Feyzi Altınkaynak-kayınbiraderi) onların evinin önüne götürüp, onu da aldıktan sonra bizi karakola götürdüler. Korkmuştum, beni de o adam gibi darp edecekler diye. Karakolda o gece kaldık, ardından panzerle gidip, oğlumu da amcasının evinden alıp getirdiler. Uyurken, yatağın içinden çıkarıp getirmişlerdi. Davut'u getirdiklerinde amcasının elbiselerini giydirmişlerdi. Beni üçüncü gün bıraktılar. İkinci gün beni nezarethanenin kapısının önüne getirdiklerinde Davut'u gördüm. Askıya almışlardı. Baktım böyle altından kan akıyordu. O sırada beni gördü ve 'Anne susadım' dedi. Ben de 'Oğlum sana nereden su getireyim' dedim. O sırada bana 'Oğlunu görüyorsun değil mi?' diye sordular. Ben de oğlumun zaten öldürüldüğünü söyledim. Beni onun karşısına kapıya götürmüşlerdi. O haliyle gördüm onu. Benim de kıyafetlerimi çıkarmışlardı. Üçüncü gün beni bıraktıklarında oğlumu sordum. Ben gittikten sonra onun da eve geleceğini söylediler. Davut'u en son orada gördüm. Gözlerimle gördüm işkence altında. Nedim başını dizlerime koydu işkence sırasında. Sonra onu da yanımdan alıp götürdüler diğer tarafa" sözleriyle o günleri anlattı.   'DEFNETTİK AMA KEMİKLERİNİ BİLE GÖREMEDİM'   Nedim ve Davut'un işkence ile öldürüldüğünü ve Pekurt harabelerine atıldığını kaydeden Hayat Altınkaynak, "20 yıl kemiklerini aradık. 20 yıl sonra kemiklerini bulduk. Arkadaşlarını tanıyamadılar. Bunu yapanlara beraat verdiler. Ben sağ olduğum sürece oğlumun hakkını aramaya devam edeceğim. Bir damla kanım olduğu sürece geri dönmeyeceğim" diye konuştu.    Oğlunu 20 yıl boyunca aramadıkları yer kalmadığını ifade eden Hayat Altınkaynak, "Defalarca karakola gittik, geleceğini söylediler; ama gelmediğini söyledik. Savcıya gittik, avukatlara gittik, herkese sorduk. Her defasında eve gönderildiğini söylediler. Hepsini farklı bir kuyuda bulduk. Benim hayatım da kahır ve dertle geçti. Derdimden hasta düştüm. Yıllarca mahkemeler için Semsûr'a gidip gelmek zorunda kaldık. Ben kemikleri bulunmasına rağmen kemiklerini de göremedim. Bir torbaya koymuşlardı. Ben göremeden defin ettiler. Çok zor bir durumdu. Bundan daha zor bir şey var mı, bilmiyorum. Bir çocuğu yatağından alsınlar, işkence yapıp, öldürsünler. Kaybetsinler. Bundan daha zor bir şey var mı? Çocuğun karşında asılı dursun, 'Susadım' desin, su içemesin. Bundan daha zor bir şey var mı?" ifadelerini kullandı.    'DEVLET İÇİN YAPTIKLARINI SÖYLÜYORLARDI'   "Failleri önümüzde gelip gidiyorlardı, biz ne yaptık ise devlet için yaptık diyorlardı" diyen Hayat Altınkaynak, "Bu çocukları yataklarından alıp, öldürdüler, ne yapmışlardı onlara. Başımıza gelen başkasının başına gelmesin. Allah yanlarına bırakmasın. Aramadığımız yer kalmadı. Gece yarılarına kadar gidip kuyularda arıyorduk. Açıktan arayamıyorduk bile. Sadece kemiklerini bulmak istiyorduk. Dağlarda gezdik, şehirde gezdik. Aramadık yer bırakmadık. Babası Bursa'ya çalışmaya gidiyordu. Orada bile arıyordu. Belki, getirip oraya atmışlar diye oralarda bile arıyordu. Ta ki, biri çıkıp yerini söyleyene kadar. 100 metre yerin altındaydı. Buna rağmen beraat ettirdiler. Bunu yapanların cezalandırılmasını istedik. İstemeye de devam edeceğiz" şeklinde konuştu.    MA / Ahmet Kanbal