İlk eylemden son eyleme kadar hep aynı kararlılık

img
WAN - PKK Lideri Abdullah Öcalan'a dönük komploya karşı gerçekleştirdikleri eylemlerde yaşamını yitirenler, arkalarında bıraktıkları mektuplarda komployu boşa çıkarmak ve tecridi kırmak amacıyla eylemlerini gerçekleştirdiklerini vurguladı.  
 
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan'a dönük 15 Temmuz 1999 tarihinde gerçekleştirilen uluslararası komplo, 25'inci yılına giriyor. Birçok küresel gücün organizasyonunda gerçekleşen komploya karşı öfke, üzerinden 24 yıl geçmesine rağmen dinmedi. "Güneşimizi Karartamazsınız" eylemleriyle onlarca kişi bedenlerini ateşe verirken, benzer eylemler son yıllarda da devam etti. 1998’de tutuklu Halit Oral ile başlayan eylemlerin son halkası, Bubo Taş ve Mehmet Akar’ın bedenlerini ateşe vermesi oldu. Bedenini ateşe vererek ya da yaşamına son vererek Öcalan'a dönük komplo ve tecridi protesto edenler, eylemlerine dair arkalarında bıraktıkları mektuplarda Öcalan'ın üzerlerinde bıraktığı etkiyi anlattı.
 
Yaşamını yitirenlerin arkalarından bıraktıkları bazı mektuplar şöyle: 
 
İLK EYLEM
 
Komplonun startının verildiği 9 Ekim gecesi tutuklu bulunduğu Maraş Cezaevi'nde bedenini ateşe Mehmet Halit Oral'ın mektubu: "Size ve halkımıza yapılan saldırılar, insanlığa yapılan saldırılardır. Kendi cephemden bu saldırılara bir cevap olmak, şehitlerimize ve size ihanet etmemek, görevimizi yerine getirmek, büyük bir onur verecektir bana. Şimdiye kadar çağrılarınıza cevap olamadım. Bu eylemimle çağrınıza cevap oluyorsam ne mutlu bana. Öfkem, kinim ve intikamım büyüktür. Ancak bunu zindanda düşmana karşı kusamıyorum. Bu eylemimle, size olan bağlılığımı bir kez daha göstermek istiyorum. Ve bu eylemimle düşmana olan kinimi, öfkemi ve nefretimi kusmak istiyorum. Ve yine ondan intikamımı almak istiyorum. Sizi görme şerefine erişemedim. Ama her zaman kalbimde, yüreğimde hissediyordum sizi. Benim için çözümlemeleriniz esastı. Kuşkusuz eylemim TC’ye geri adım attırmayacaktır. Ama şunu çok iyi görecekler ki, size gelecek en ufak bir zararda, tüm halkımız dünyayı başlarına zindan edecektir. Çünkü, eğer bugün bu dünyada bizden bahsediliyorsa ve bizleri bir şey sayıyorlarsa, tamamıyla sizin büyük emek ve çabalarınızın sonucudur. Yani sizin için ne yaparsak yapalım, kutsal emeğinizin ve çabalarınızın hakkını ödeyemeyiz."
 
MEHMET GÜL
 
19 Ekim 1998’de Manisa’daki cezaevinde bedenini ateşe veren ve kaldırıldığı hastanede 27 Ekim'de yaşamını yitirdi Mehmet Gül: "“Başkanım! Erzurum vahşetinin ardından, Mazlumların diyarı Amed’i gördüm. Mazlum, Dörtler, Kemal, Hayri, Akif ve Ali yoldaşların kendilerini ulusal-sınıfsal onur adına, yaşamı ve kendi iradelerini koruma adına katık ettikleri hücreleri gördüm. Hele Mazlum yoldaşın o sararmış gömleğini görünce; O’nu karşımda görüyor gibi oluyordum. Ve her gün bir kere gidip o gömleğe bakıp duruyordum. Zindanda ideolojik, politik alanda yeteri düzeyde olmasa da Mazlum, Kemal ve Hayri yoldaşların yaşam ve mücadele çizgisine kendimi ulaştırmak istiyordum. Dışarıda, ülkede gelişen devrimci savaş gerçekliği önderliği, Apocu ruhu, vuruş tarzının etkisini zindanlara da yansıtıyordu. Sizin şahsınızda Kürt halkını yeniden soykırımdan geçirmek amacındadırlar. Size yapılan saldırı; insanlığa, barışa, dostluğa ve ulusal kurtuluş hareketlerine yapılan saldırıdır. Dolayısıyla gerçekleştireceğim bu eylemle TC’ye, Türkiye halklarına uzanan barış elinin arkasında komplo teorileri kurup, ateşkese bu şekilde cevap vermelerini kendimi yakarak protesto ediyorum."
 
BÜLENT BAYRAM
 
21 Ekim 1998’de Semsûr'daki cezaevinde bedenini ateşe veren Bülent Bayram: "Önderliğe (Öcalan) yönelik saldırı kampanyasının yoğunlaştığı son günlerde düşmana olan öfkem daha da arttı. Bu öfkemi, bulunduğum zindanda düşmana karşı nasıl harekete geçiririm düşüncesi içerisinde kıvrandım durdum. Sonuçta en büyük karşılığın bu eylemle verileceğine karar vererek hazırlıklarıma başladım. Kendi canımızı, uğrunuza feda etmekten çekinmeyeceğimizi Zilan, Sema, Fikri, Halit ve daha binlerce şehidimiz kanıtlamıştır. Kaybedecek fazla bir şeyimiz olmadığını, ama kazanacağımız bir dünyanın var olduğunu tüm insanlık bilmelidir. Bağlılığım ve inancım beni bu eyleme yöneltiyor. Yaşasın Başkan Apo!"
 
ALİ AYDIN
 
21 Ekim 1998’de Bartın’daki cezaevinde bedenini ateşe vererek yaşamını yitiren Ali Aydın: "Başkanım! Seni görmeyi çok isterdim. Ama bakıyorum, seni görmeme izin vermeyenler var. Onun için bu engelleri kaldıracağım. Tıpkı Sema gibi, Fikri gibi, Murat Kaya gibi, M. Halit Oral ve Mehmet Gül yoldaşlar gibi, ben de kendimi feda edeceğim. Hayatta en çok nefret ettiğim şey, dışarıdayken Kürt halkının içine girdiği durumdu. Parti içinden, parti ortamından kaçıp daha sonra gelip değerler üzerine konarak, değerleri çarçur eden kişilerden nefret ediyorum. Bunlara bakarak kendimi geliştiriyorum. Ve düşmana kinim artıyordu. Yaşasın Başkan Apo.”
 
SELAMET MENTEŞ VE AYNUR ARTAN
 
23 Ekim 1998’de Midyat’taki cezaevinde birlikte bedenlerini ateşe vererek yaşamlarını yitiren Selamet Menteş ve Aynur Artan: "Bizler, gerçekleştireceğimiz bu eylemle, içimizdeki geleneksel kadını ve erkek egemenliğini yakıyoruz. Geleneksel yaklaşımlar, bizlerin Önderliği anlamamızda hep engel olmuştur. Bugüne kadar kafamızı büyük şeylerden ziyade hep küçük şeylerle meşgul ettik. Kendi bireysel duygularımızdan ve küçük dünyalarımızdan çıkamadık. Ama Başkan’ın, Parti Önderliği’nin kadına ve kadın kurtuluşuna verdiği değeri görüyoruz. Jin’i Jiyan’a çevirebilmenin yolunun, onu iradeleştirmekten geçtiği tespiti, kadını her gün daha fazla özgürlüğe yakınlaştırıyor. Önderlik öğretisi artık cins gerçekliğini, cins ayrımcılığını da tamamen ortadan kaldırdı. Direniş meşalesi Mazlum’dan Dörtler’e, Dörtler’den Zekiye ve Rahşanlara, Ronahi ve Berivan’a, Sema’ya ve Fikri’ye devredildi. Son günlerde zindanlar alev alev yanıyor. Yüreğini yakabilen, bir tutam kora çevirebilen herkese; gören, duyan, hisseden herkese yapılan bir çağrı bu. Bu, zulme karşı direniş, yok edişe karşı varoluş, tüketmeye karşı yeniden yaratılışın adıdır.”
 
MİRZA SEVİMLİ
 
26 Ekim 1998’de Erzirom'daki cezaevinde bedenini ateşe veren Mirza  Sevimli: "Başkanım, bu mücadeleye tek başına başladın. Kürt halkının tarihi baş aşağıya giderken tarihi tek başına bugüne kadar getirdin. Bugün artık halk bilinçlenmiş, dünya da kalksa Kürtlere karşı hiçbir güç dayanamayacaktır. Eskiden iki Kürdü yan yana getiremezdin, ama Başkanım, bugün sen milyonlarca halkı ayağa kaldırmışsın. Düşman da senden çok korkuyor; nasıl bir kedi köşeye sıkıştığında sağa sola saldırıyor, düşmanın durumu da böyle. Kendini yakan arkadaşlara destek amacıyla kendimi yakmayı düşünüyorum. Bu eylemde sonuna kadar kararlıyım. Sonuna kadar sana borçluyuz. Bugün, canımdan başka bir şey olsaydı sana feda etseydim, ama canımdan başka bir şey gelmiyor. Sen var oldukça Kürt halkının sırtı yere gelmeyecek.”
 
EMRULLAH DAMLACI
 
18 Kasım 1998'de Mêrdîn'in Dêrîk ilçesinde bedenini ateşe veren Emrullah Damlacı (Seyîd Bayram): "Başkan’a uzanan eller kırılacaktır. Benim tek istediğim bize teslim edilen bu kutsal direnişin kadro ve halk tarafından hangi yönü ile olursa olsun devam ettirmektir. Özgürlüğe çok kısa bir zaman kalmıştır. Özgürleşmek Başkan Apo’ya bağlıdır. Başkan’ı ateşten bir çemberle korumak gerekir. Keşke canımdan çok sevdiğim Başkan Apo’ya canımdan başka bir şeyim olsaydı ve onu da verebilseydim. Başkan Apo güneştir, güneşimizi karartamazlar." 
 
SERPİL POLAT
 
17 Şubat 1999'da Sakarya'da bedenini ateşe veren Marksist-Leninist Silahlı Propaganda Birliği (MLSPB) Onur üyesi Serpil Polat: "Emperyalizmin, Oligarşilerin, devrimci önder Abdullah Öcalan şahsında genelde halklara, özelde Kürt halkına yönelik saldırılarını kınıyor, devrimci önder Abdullah Öcalan'ın yargılanamayacağını belirterek, öfkemin büyüklüğünü bedenimdeki alevle düşmana kusmanın hazırlığını tamamlıyorum. Devrimci önderleri yargılanamaz. PKK Genel Başkanı serbest bırakılsın. Devrimci irade, teslim alınamaz. Bu gerçeklik doğrultusunda, bulunduğum alanın sınırlılığından kaynaklı saldırı aracı olarak kendini yakma değil, düşmanı yakma aracını kullanıyorum. Sizi, ateşin ve güneşin sıcaklığıyla selamlayıp kucaklıyorum. PKK'li dostların bu eylemi noktalama isteğiyle kendimi yaktığımı duymalarını istiyorum. Devrimler halklaşılarak zafere ulaşır. Devrimci önderlerin rolü önemli ve hayatidir. Devrimci önder Abdullah Öcalan bu bilinçle hareket edecektir, etmelidir. Önderlerin yok edildiği ya da çizgisinden kaydırıldığı durumlarda yeni önderler yaratılmıştır, yaratılacaktır. Yaşam ve savaş, bütünlüğüyle ele alınıp değerlendirilerek yürüyüş devam edecektir."
 
FATOŞ SAĞLAMGÖZ 
 
İsveç'in Göteborg kentinde Gustaf Adolf Meydanı'nda 11 Kasım 2003’te bedenini ateşe veren Rihalı Fatoş Sağlamgöz (Sema): "İşçi kesiminden gelen 9 çocuklu bir ailenin son ferdiyim. Ailem Türk kökenlidir. Sizin kadına verdiğiniz önem, kadınla olan güzel yoldaşlığınız tüm dünya tarafından biliniyor. Bir adada dört duvar arasına hapsetmeye çalıştıkları, aynı zamanda tüm Ortadoğu kadının özgürlüğüdür de. Bu özgürlüğü hapsetmeye çalışanlar o adanın etrafındaki engin denizleri göremeyecek kadar körler. Tarihsel gerçeklikle bağlantılı olarak kadına bir misyon biçtiniz. Bu misyonu en iyi şekilde oluşturmak artık bizim görevimiz. Yeni girmiş olduğumuz süreç, fedai bir ruh ateşten daha kızgın bir yürek gerektiriyor. Ancak bu şekilde size şehitlerimize ve halkımıza layık olabiliriz. Uygulayacağım eylem tarzını kabul etmeyeceğinizin bilincindeyim. Ama bazı noktalarda halklar arası köprü olmak gerektiğine inanıyorum. Belki o köprünün tahtalarından birisi olabilirsem ne mutlu bana. Mensubu olduğum halkın milliyetçi ruhunda kendi cephemden bir gedik açmaya çalışacağım. Ateş topları ve küllerin karıştığı bir noktada bedenler kardeşleşebilir."
 
SERDAR ARI 
 
23 Ekim 2005’te İzmir cezaevinde bedenini ateşe veren Serdar Arı, "Sadece Kürt halkı için değil, Ortadoğu halkları ve insanlık için bir gelecek umudu oldunuz. Ortaya koyduğunuz Demokratik Ekolojik Toplum Paradigması ve Demokratik Konfederalizm projeleriyle halkların yeni sesi oldunuz. Tüm bu yaratımlarınıza rağmen hak etmediğiniz uygulamalara maruz bırakılıyorsunuz. Uluslararası komplonun üzerinden 7 yıl geçti. O günden bugüne kadar geçen zamanda eşine ender rastlanan bir tecrit içinde tutuldunuz. Ve bugün bu tecrit bir imha kuşatması halini almış bulunuyor. Kürt halkıyla ve halklarla olan bağınız kopartılmak isteniyor. Halklar tekrardan karanlığa gömülmek isteniyor. İmralı’dan yayılan aydınlık karartılmak isteniyor. Bu anlamda İmralı’da tarihsel bir mücadele, hesaplaşma yaşanmakta. Bugüne kadar temsil ettiğiniz özgür yaşam çizgisi her türlü engellemelere rağmen var oldu ve insanlığa ulaştı. Gıdasını bundan alan halklar çözümün, özgürlüğün İmralı’dan geçtiğini anladılar. Ve her dönem bir sahipleniş içinde oldular. Elbette bu durumdan en çok korkan ve paniğe kapılan uluslararası komplocu güçler oldu. Bundan dolayı bugün İmralı’da bir imha tecridi yaşama geçirilmeye çalışılıyor. Tüm bu uygulamalar uluslararası komplocu güçlerin çözümsüzlüklerini gösterdiği gibi, sizin de büyüklüğünüzün itirafı oluyor. 
 
Ancak sizin gibi insanlık, özgürlük ve onur emekçisi birinin böyle uygulamalara maruz bırakılması, İmralı tabutluğunda tutulması, kendine uygarım diyen 21. Y.Y.'ın utancı olarak tarihe geçecektir. Size uygulanan imha tecridiyle halkımız, halklar tekrardan köleleştirilmek isteniyor. Yarattığınız bunca değer bir çırpıda yok edilmek isteniyor. Ama bizlerin bunu kabul etmesi mümkün değildir ve bedeli ne olursa olsun kabul etmeyeceğiz. Yaklaşık 21 haftadır sizden haber alamıyoruz. Bu ise bizleri kaygılandırıyor ve öfkelendiriyor. Kürt halkı özgürlüğünün ancak ve ancak Başkan APO’sunun özgürlüğünden geçtiğini biliyor. Onun için geçmişte olduğu gibi bugünde üzerine düşen görevleri yerine getiriyor. Üzerinizde uygulanan imha tecridini protesto etmek amacıyla bu eylemi gerçekleştiriyorum.”
 
VIYAN SORAN 
 
Heftanîn bölgesinde 1 Şubat 2006’da bedenini ateşe veren Viyan Soran (Leyla Wali Hasan): "Senin ismini duyduğum ve tanıdığım günden beri yaşamı hissediyor, kim olduğumu ve nasıl yaşamam gerektiğini biliyorum. Yani fikirlerin beni bana tanıttı ve anlamlı yaşamayı öğretti. Özgürlüğün alfabesini bana öğrettin. Senin okulunda zorlanmalar yaşamışsam da hiçbir gün ikirciklik yaşamadım ve pişman olmadım. Çünkü ben okulunda anlamın, düşüncenin ve insanın gücünü keşfettim. Çok az da anladım ki, mümkün olmayan hiçbir şey yoktur. Ama insanın amacında ciddi olması, ona inanması ve ona ulaşması şartıyla. Bir kadın ve bir Kürt olarak özgürlük bana amaç oldu ve bu amaca yürekten inandım. Bunun için hasretle bir anlığına da olsa seni yakından görmek, kucaklamak, omzunda nefes almak sonra da özgürlük, kadın ve halkıma ilişkin yüreğimdekileri seninle tartışmayı isterdim.
 
Bugün 15 Şubat 2006’da Reber Apo’nun esaret altına alışının 8.yılına giriyoruz. Bununla birlikte uluslararası komplo İmralı ve Kürt halkı üzerinde yeni ve tehlikeli bir süreç başlatmıştır. Reber APO ve Kürt halkının barış ve demokrasi çabalarını boşa çıkarmak istiyorlar. Çok açık teslim olma ve Başkan Apo’dan vazgeçme çağrısı yapıyorlar. Bizi ehlileştirmek, Başkan Apo’suz, ideolojisiz, iradesiz bir yaşama alıştırmak istiyorlar. Bu nedenle bu gün Kürt halkı dünyanın dört bir yanında Başkan Apo’ya yönelik imha ve inkar siyasetine karşı tepkilerini haykırıyor. Bende sizin bir öğrenciniz olarak, meşru olmayan saldırılar karşısında bu yılın 15 Şubat’ında halkımın içinde size olan bağlılığımı yenilemek istiyor ve halkımın direniş eylemlerini gürleştirmek istiyorum. Bedenimin ateşiyle sınıflı toplum uygarlığının buz tutmuş yürek ve beyinlerine bir mesaj vermek, batının İnsan Hakları Mahkemesinin yalancılığını ve sahtekârlığını ortaya çıkarmak için tarihin adaleti önünde birçok insan gibi bir şahit olmak istiyorum." 
 
EVRİM DEMİR
 
Mûş'un Bulanık ilçesinde 18 Temmuz 2011'de, Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'nde 14 Temmuz 1982'de başlatılan ölüm orucunun yıl dönümü dolayısıyla kendini yakan 18 yaşındaki Evrim Demir: "Bir gün herkesin de benim gibi bir dünya düşlemesidir. Bu eylemle barışın sesi olmak istiyorum. Kan kanla temizlenmez kan kanı getirir. Bu MHP anlayışında Kemalistlerin anlayışından hiçbir farkı yoktur. Kürt halkı sınırları önemsemiyor, devleti önemsemiyor. Çünkü bir devlet bir toplum var. Bir toplum dili, kültürü ve tarihi var eder. Bizim sınırımızı kültürümüz çizecektir, tarihimiz ve dilimizdir. Biz kardeşiz ama 'Haklarınız yok, Kürt sorunu yoktur' denilirse biz de tüm gücümüzle bu hakları savunuruz ve isteriz. 
 
AKP Hükümeti bir bizi kandıracağını sanıyor. Biz Kürtçe söyleyip oynamak değil, statü istiyoruz. Biz kendi kendimizi yönetmek hakkını istiyoruz. Biz var olduğumuzu ve PKK hareketiyle bir bütün olarak kabul edilmek istiyoruz. Bu böyle bilinsin. Artık 'PKK hareketini imha tasfiye ederiz' deyimiyle 30 yıl daha savaşa hizmet ederler. Ben ve benden sonrakiler bunu kabul etmez. 70 yıl bile olsa tekrar ayaklanırız. Yani her açıdan bu durum imkansız ve yararsızdır. Ben bölücü, terörist de değilim, ben bir Kürdüm. Azadi (özgürlük) sloganıyla büyüyen ve onun için ölecek bir Kürdüm. Kürdistan'da hala çok kirli bir savaş yürütülüyor. Kürt halkının evlatlarını ölüme mahkûm edenler, Türkiye halklarında temennimdir ki bir gün onların da ölecek olmasıdır. Bölücülük adı altında Türk halkı korkutuluyor ve korku imparatorluğu inşa ediliyor. Kürt halkı Bedirhanlardan, Şeyh Saitlerden ve Seyit Rızalardan gelir. Kürt halkı bunu nesilden nesile evlatlarına anlatır. Daha çok şey yazmak isterdim. Fakat artık gerçekle bütünleşme ve var etme zamanıdır. Tüm Kürt halkını Türkiye halklarını Önder Apo'yu savaşlarda evlatlarını kaybetmiş, tüm anneleri ve babaları değerli tüm gerillalarımızı ve özellikle Amed ve Hakkari halkını kucak dolu selamlıyorum. Gün Barışa ve Önder Apo'ya özgürlük günü olması dileğiyle."
 
UĞUR ŞAKAR 
 
Almanya'nın Krefeld kentinde 20 Şubat 2019'da tecride karşı bedenini ateş veren ve 22 Mart'ta yaşamını yitiren Uğur Şakar: "Uluslararası komplo ile Kürt halkını yok edebileceklerini sananlara Kürt halkı varlığını savunabilmek için en görkemlice direnişlerini ortaya koyacağıma hiç kuşkum yoktur. Ben de bu toplumun bireyi olarak özellikle sözde demokrasinin beşiği dedikleri Avrupa ülkelerini protesto ediyorum. Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) önünde dirhem dirhem eriyen yoldaşlarımın göz, kulak ve dillerini kapatan kapitalist moderniteyi protesto ediyorum. Alman devletinin polis şiddeti ve Kürtler üzerindeki siyasal baskıları lanetliyorum. Kölece yaşamaktansa her bir Kürt özgürce yaşamak uğruna kavga etmeye davet ediyorum. Mutlaka kazanacağız."
 
AYTEN BEÇET
 
23 Mart 2019 Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nde tecride karşı yaşamına son veren Ayten Beçet: “Sürece doğru nasıl cevap olunur diye arayışa girdiğim günlerde 17 Mart 2019’da Heval Zülküf Gezen bana ne olursa olsun nasıl doğru temelde sürece cevap olunabileceğini ve özgürleşmek isteyen insanın özgürleşmek ve tecridi kırmak için hiçbir şeyin önüne engel olamayacağını gösterdi. Önderliğe verdiğim sözle ve bunun farkındalığıyla bu hamleye katılım yaptım. Şahsımda tüm Kürt halkını, Botan ve metropol halkını daha güçlü ve bilinçli bu hamleye kattım. Heval Zülküf şahsında arınıp tecridi kırmak için seslerini daha da yükseltmeliler. Bir adım atmak için ilk defa kendimi bu kadar özgür hissediyorum. Beynim ve ruhumla önderlik ile buluşmanın heyecanıyla daha anlamlı ve onurlu bir yaşamla komutanım Heval Zülküf Gezen’in bize miras bıraktığı bu direniş çemberini büyüterek sürece cevap olmanın inancıyla."
 
BUBO TAŞ
 
13 Ocak 2023’te Mêrdîn’in Artuklu ilçesinde bedenini ateşe veren Bubo Taş, "Musa’nın (Anter) dediği gibi bu davanın hem tanığıyım hem de sanığıyım. Benim onun kadar olmasa da ömrüm bu davada geçti. İmralı tecridini protesto edeceğim. Bundan başka amacım ve gayem yok. Ben Kurdîstan’ın başkanı için canımı feda ediyorum. Çünkü benim ömrüm bu davada geçti. 10 senedir bu davadan koptum. Ne yaparsam yapayım bu yıllar içinde yaşımın da geçmesiyle sessizleştim, bir şey yapamadım. Önderlik düşünün ki, 22 yıldır… Yanlış anlaşılmasın. Benim kimseye karşı kinim öfkem yok. Kürt halkına çağrıda bulunuyorum. Birbirinizi tutun. Bundan başka hiçbir şeyin bize bir faydası yok.”
 
MEHMET AKAR
 
16 Ocak 2023’te Amed'in Sûr ilçesinde bedenini ateşe veren 24 yaşındaki Mehmet Akar: "Merhaba arkadaşlar. Heval Bubo'nun eylemini selamlamak istiyorum. Önder Apo’dan haber alınamıyor. Ne ailesinin ne de avukatlarının görüştürülmesine izin verilmiyor. Başvurular hiçbir gerekçe gösterilmeden ret ediliyor. Biz artık Önder Apo’nun sağlık durumundan endişe ediyoruz. Buna karşılık ben de saat 21.21'de Amed keçi burcunda bedenimi ateşe vereceğim. Bedenimi tutuşturan ateşin aydınlığı İmralı'yı aydınlatsın. Umudum o dur ki bu eylem Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne vesile olsun."
 
MA / Berivan Kutlu
 
Yarın: Konca: Kadınlar Öcalan'ın projesini tamamlıyor