Araklı madene karşı direnişte: Şirket vadiye giremeyecek

img

TRABZON - Madencilik faaliyetinin yaşam alanlarını yok edeceğini belirten Araklı Karadere Vadisi ve Yaylaları, Doğa ve Yaban Hayatı Koruma Derneği Başkanı Şener Şengün, şirketin vadiye girmesine izin vermeyeceklerini söyledi. 

 
Karadeniz'in dağ, yayla ve ovalarında sürdürülen madencilik faaliyetleri, her geçen gün daha da genişleyerek, yaşam alanlarını yok ediyor. Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) verilerine göre, yüz ölçümünün yüzde 77’si madenlere ruhsatlı olan Trabzon, yeni bir tehlikeyle karşı karşıya. Yüzölçümünün yüzde 80'den fazlası madenlere ruhsatlı olan Araklı ilçesindeki Karadere Vadisi üzerinde 4'üncü Grup Madencilik (altın, gümüş, bakır, çinko vb.) için arama ruhsatları alınarak, sondaj çalışmaları tamamlandı. 
 
30 Ocak 2021 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararı ile turizm merkezi olmaktan çıkarılan Pazarcık ile Yeşilyurt Yılantaş yaylalarında maden arama işlemine geçilecek. 1 Mart'ta bölgede maden arama ruhsatı için yapılan ihaleyi kazanan Sayer Enerji isimli şirket, bölgede sondaj çalışmalarını tamamlayarak, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecini başlatmaya hazırlanıyor. Ancak bölge halkı duruma tepki göstererek, yaptıkları eylem ve mahalle toplantılarıyla madencileri bölgeye sokmamakta kararlı olduklarını duyurdu. 
 
ENDEMİK TÜRLER VAR
 
Bölge halkı tarafından kurulan Araklı Karadere Vadisi ve Yaylaları, Doğa ve Yaban Hayatı Koruma Derneği'nin Başkanı Şener Şengün ile bölgenin önemi, madencilik faaliyetinin riskleri ile madene karşı alınacak önlemleri konuştuk. 
 
Girişe "bu yaylaya madencinin girişi yasaktır" pankartı astıklarını belirten Şengün, yaylalarda onlarca endemik bitkinin olduğunu aktardı. Bölgeye özgü ligarbasını (yaban mersini), guguvağını (mantar), çay ot, yaban armutu ve eriğinin tehlikeye gireceğini dile getiren Şengün, "Bu yaylalarda atalarımız yıllarca tarım, hayvancılık yapmış. Her yer orman, Karadeniz bölgesinin en güzel yerlerinden birisi. Madencilik bütün bu ekosistemi, endemik türleri yok edecek, bize yaşanacak bir coğrafya bırakmayacak" dedi. 
 
'YAŞAM ALANLARIMIZ, SU KAYNAKLARIMIZ YOK OLACAK'
 
Yaylaların Karadeniz insanı için çok önemli olduğuna işaret eden Şengün, şöyle devam etti: "Biz Pazartesi yayladan inince Salı güne tekrar yaylaya ne zaman çıkacağımızın, ne yiyeceğimizin hesabını yapmaya başlarız. Çünkü Karadeniz şehirlerinin merkezinde yaşam alanı diye bir şey kalmadı. İnsanların şehirde çocuğunu gezdirebileceği veya ailesiyle zaman geçirebileceği hiçbir yer yok. Millet ilk fırsatta yaylalara kaçıyor. Yine mezarlarımız burada. Hayvancılık yapıyoruz, süt, tereyağ, yoğurt olmayacak. Mısır, pancar, mantar yetiştiremeyeceğiz. Ayrıca buralar terk edilmiş, kuytu köşede bir yer değil. Burası yayladan öte bir de yerleşim alanı bir mahalle. Burada insanlar yaşıyor. En önemlisi ise burada maden açıldığında su kaynaklarımız yok olacak. Sularımız bu yaylalardan kar ve yağmur sızmasıyla iniyor, Araklı merkezinde bu suyu içiyoruz. Şimdi yaylaya zehir deposu koyulduğu zaman aşağıda da yaşayamayacağız."
 
'NEREDE YAŞAYACAĞIZ?'
 
Benzer sürecin Gümüşhane Tersun Dağı'nda yaşandığını, eskiden arıcılık yapılan bölgede şimdi arı yaşamadığını kaydeden Şengün, yine Gümüşhane'nin meşhur kömesinin eskiden yerel meyvelerden yapılırken artık meyvelerin dışarıdan geldiğini söyledi. Madenciliğin bitkilerin kimyasını bozduğunu, arıların döllenmesini engellediğini ifade eden Şengün, "En önemlisi de madenden gelen ağır metaller insanlara gıda yoluyla bulaştığı zaman genlerini bozuyor, hastalıklara neden oluyor. Bunun etkisi zamanla ortaya çıkacak. Karadeniz'de Artvin'den diğer ucuna kadar dağların hepsinde maden var. Tüm madenler çıkarıldığı zaman ne olacak? Zaten sahiller taşla dolduruldu, şimdi de dağlarımıza zehir depoları kuruluyor. Biz nerede yaşayacağız? Bu anlaşılır bir şey değil" ifadelerini kullandı. 
 
'HEPİMİZİN SORUNU'
 
Madenin sadece kendi sorunları olmadığını tüm Anadolu'nun sorunu olduğunun altını çizen Şengün, madenciliğin devlete zerre kadar bir girdisi, yurttaşa faydası, menfaati olmayan bir faaliyet olduğunu kaydetti. "Madenler, Moğollardan sonra Anadolu'ya yapılmış en büyük saldırıdır" diyen Şengün, "Moğol saldırısı ya da başka savaşlardan çıkıldığı zaman geriye kalan topraklar, işlenmeye devam edilebilir. Fakat madenciliğe müsaade edersek geleceğimiz de körelir, çocuklarımız da bu topraklarda yaşayamaz. Buradan denize inen sudaki balığı belki Giresun'da tutup yiyeceksiniz. İliç'teki sızıntı Harran'da bitkilere ulaşacak, oradaki meyve sebze ülkenin her yerine yayılacak. O nedenle herkesin üzerine düşeni yapması gerektiği inancındayım. Bu nedenle Karadeniz'in her yerinde madenlere karşı eylemler oluyor ve bunların birleşmesi gerekiyor. Bizde bunun altyapısını kurmaya çalışıyoruz. Ama ondan daha çok yerelde ki sahiplenmenin tam olması gerekiyor. Yani herkes kendi bölgesine sahip çıkarsa hiçbir şirket bölgeye ne makine sokabilir ne de maden çıkarabilir" diye belirtti. 
 
'MADENİ BURAYA SOKMAYACAĞIZ'
 
"Böyle bir sömürü madenciliğini devlet neden kabul ediyor" diye soran Şengün, bölge insanının kararlı olduğunu ve madene karşı mücadele edeceğini vurguladı. Madencileri asla topraklarına sokmayacaklarını söyleyen Şengün, "Bunların yasa, Anayasa dinledikleri yok. Sistemlerini kurmuşlar yasaların arkasından dolanıyorlar. Sondajlar yapıldı, maden bulundu ama henüz Çevresel Etki Değerlendirme aşamasına geçilmedi. Firma bunun için hazırlanıyor ama onlara ÇED yaptırmayacağız. Bu yaylaları bombalamak, böğrüne hançer saplayıp zehir doldurma kimsenin hakkı da değildir haddi de değildir" diye konuştu. 
 
MA / Tolga Güney