Karadeniz’de HES’ten sonra maden talanı

img

GİRESUN - Karadeniz’in her vadi ve deresinin, kurulan onlarca HES ile toplumsal, sosyal ve ekolojik bir yıkıma uğratıldığını belirten Polen Ekoloji Kolektifi Üyesi Cemil Aksu, bölgenin şimdi de madenlerle tamamen bir yok oluşa götürülmek istendiğini vurguladı. 

Yeşille mavinin buluştuğu, her mevsim düzenli bol yağış alan, çay ve fındık üretimiyle bilinen Karadeniz Bölgesi, 2000'li yılların başından itibaren Hidroelektrik Santraller (HES), sel ve heyelanlarla kamuoyunun gündeminde. Küresel iklim krizinin de etkisiyle yağışların düzensizleştiği ve ani yağışların etkili olduğu bölgede, her yaz “rutin” hale gelen sellerle onlarca insan yaşamını yitirdi, ev ve bahçeler sular altında kalarak yok oldu. Bölgenin ekosisteminin bozulmasında  "Karadeniz Sahil Yolu" ve "Yeşil Yol" projeleri etkili olsa da en büyük pay HES’lerde. Tüm bölgede 246 aktif HES bulunurken, yüzlerce HES de ya yapım ya proje aşamasında ya da izin bekliyor. Bölgenin tüm vadi ve derelerinde en az 3 HES bulunuyor ve dahası da sırada bekliyor. 
 
HES'lerin bölgede yarattığı ekolojik, toplumsal ve sosyal olumsuzluklar sürerken, şimdi de her yayla ve vadiye maden açma girişimleri başladı. Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) verilerine göre, Gümüşhane'nin yüzde 93'ü, Giresun'un yüzde 85, Rize'nin yüzde 82, Trabzon'un yüzde 77, Ordu'nun ise yüzde 74'üne maden arama ve işletme ruhsatları verilmiş durumda. Bu ruhsatlar neredeyse her gün yapılan ihalelerle şirketlere dağıtılıyor ve bölgede maden arama çalışmaları yapılıyor. Yıllarca HES'lere karşı mücadele eden bölge halkı ise, şimdiden kurulan platformlarla şirketlerin vadilere girmemesi için mücadeleyi başlattı. Bölge halkı, şirketleri vadilere sokmayacaklarını ilan etti. 
 
Kendisi de Karadenizli olan Polen Ekoloji Kolektifi üyesi Cemil Aksu ile Karadeniz'de HES'lerin yarattığı ve madenlerin yaratacağı olası tehlikelere dair konuştuk. 
 
FELAKETLER RUTİN HAL ALDI
 
HES'lerin daha kurulmadan Karadeniz'in ekolojisini bozacağı itirazlarında bulunduklarını belirten Aksu, sonucun ise tahmin ettikleri gibi sel ve heyelanlar olduğunu söyledi. HES'in sadece suyun boruya alınarak elektrik üretilen basit bir süreç olmadığının altını çizen Aksu, "Suyun yatağından alınması, cebri boru ile taşınması, bunun için yapılan setler, inşaat sürecinde açılan yan yollar, sonrasında iletim hatları için açılan yollar, dere yataklarının taşlardan arındırılması, kenarlarına istinat duvarlarının çekilmesi HES projesinin paketinde bulunuyor. Eğimin yüksek olduğu yerlerde gelişi güzel yollar yapıldı. O yollardan çıkan kayalar su yataklarına boşaltıldı. Yamaçlardaki ağaçlar kesildi, dolayısıyla toprağın tüm sistemi bozuldu. Ekstradan cebir boruları için yapılan tünellerde birçok patlatma yapıldı. Patlatmalar bölgenin jeolojisine ait kaya ve yamaçların yapısını bozdu. Sonuç olarak orada yaşayan insanlar her yaz 'rutin' hale gelen felaketleri yaşadı" ifadelerini kullandı.  
 
TOPLUMSAL VE EKONOMİK ETKİLERİ
 
Vadilerdeki bu yıkımın hem ekonomik hem sosyal hem de tarımsal faaliyetleri etkilediğine işaret eden Aksu, HES'lerin fiziki anlamda yarattığı tahribatın dışında fındık ve çay üretimini de dolaylı olarak etki ettiğini söyledi. 1980'li yıllardan itibaren uygulanan özelleştirme ve neoliberal politikaların zaten çay ve fındık üretimini zorlaştırdığını, üreticiyi tekellere bıraktığının altını çizen Aksu, "Bir de bu projeler için birçok kişinin arazileri istimlak ediliyor. Zaten Karadeniz'de tarıma elverişli alan çok sınırlıyken bütün bunların üzerine HES'lerle arazilerin yapısının bozulması, zorunlu kamulaştırmalarla bölgedeki ekonomik çözüş derinleştiriliyor. Bir de vadilere bir değil çok sayıda HES kuruluyor. Tekil bir HES'in verdiği zarar belki doğa tarafından tolere edilebilecekken diğer HES'lerle bir araya geldiği zaman artık vadinin ekosistemi tolere edemez hale geliyor. Zaten küresel olarak iklim krizinin yarattığı bir dönüşüm var. Bununla beraber bölgenin orman yapısını bozan, vadi yapısını bozan bu projeler krizi derinleştiriyor. Bu aslında onların vaat ettiklerinin tam tersinin olduğunu gösteriyor. Bu HES ve maden projeleri, istihdam yaratma vaadinde bulunur ancak öyle olmadığını görüyoruz” diye belirtti.  
 
ÇİN OLMA HEDEFİ 
 
20 yıl önce her vadi ve derenin üzerine 15-20 tane HES yapılmak istendiği gibi şimdide bir vadide onlarca maden açılmak istendiğine dikkati çeken Aksu, "Örneğin Gümüşhane'de 23, Giresun'da 11, Trabzon'da 6 tane var. Gümüşhane'nin yüzde 90'ından fazlası maden sahası ilan edilmiş. Yine Trabzon, Artvin, Ordu ve Giresun gibi kentlerin bütün yaylaları, vadileri maden sahası. Sadece Giresun, Gümüşhane ve Trabzon'daki siyanürlü altın madeni proje sayısı 50'yi geçiyor. Bir dağın tamamı siyanürlü altın madeni sahası ilan edilmiş. Birbirine komşu bu illerin bulunduğu alan tamamen madenlere bırakılmış. Türkiye'de hükümet çok uzun zamandır şirketler için tedarik merkezi haline gelmek, küçük bir Çin olmak istiyor. Bununla bütün maden şirketlerine olabildiğince kolaylıklar, teşvikler, muafiyetler sağlıyor. İktidar yanlısı kişiler, gruplar, madencilik şirketleri kurup, MTA VE MAGEP'den maden ruhsatı ihalesi alıyor. İktidar Çin gibi olma hedefinde. Ama Afrika gibi her yeri sömürülmüş, yağmalanmış, açlıkla boğuşan bir bölge konumuna doğru gidiyoruz. Enflasyona, hayat pahalılığına bakınca da bunu görüyoruz” dedi. 
 
'MÜCADELE EDERSEK KAZANABİLİRİZ'
 
Madenciliğin sonucunu görmek için Licik, Bergama, Fatsa, Şebinkarahisar'a bakmak gerektiğini dile getiren Aksu, buralarda kullanılan siyanürün hem toprağa hem havaya hem suya karıştığını aktardı. Bu siyanürün beyin kaynaklarına karıştığını ve herkesi öldürdüğünü belirten Aksu, şöyle devam etti: "İktidar her konuda olduğu gibi madencilikte de zıvanadan çıkmış durumda. Dolayısıyla bütün tarım ve orman alanlarını madene çevirdiğimiz zaman ne yiyip ne içeceğiz. Karşı karşıya olduğumuz tablo emeğiyle geçinen insanlar için bir ölüm kalım meselesi. Şirketler, insanlar ölmüş, doğa yok olmuş, sular zehirlemiş bunu umursamıyor, kasalarına giren kara bakıyor. Onlar için zenginlik, bizim için yoksulluk hikayesi. Bu kaderi değiştirmek zorundayız. Her mücadelede kazanamayabiliriz ancak mücadele ettiğimizde kazanma ihtimalimiz var. Ayrıca kazandığımız emsal çok sayıda dava var. Yıllar önce Artvin'i gaza boğarak, ezerek Cerattepe'de bir faaliyete başladılar. Ama sonunda biz kazandık ve proje iptal edildi. Dolayısıyla diğer madenlerde durdurulabilir." 
 
MA / Tolga Güney