'AKP 1980 darbesi pratiklerini uyguluyor'

img

İZMİR - Gözaltı ve tutuklamaların sıradanlaştığını, düşünce ve ifade özgürlüğünün yok sayıldığını söyleyen ÖHD İzmir Şubesi Eşbaşkanı Özcan Sarıoğlu "AKP iktidarının şu anki uygulamaları, tam olarak 1980 darbesinin uygulamaları şeklinde ilerliyor" dedi. 

Avrupa Konseyi'nin verilerine göre; Türkiye, Konsey üyesi ülkeler arasında cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı en fazla olan ülke konumunda. Adil yargılanma, düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı ihlali gibi hak ihlalleri de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) 2024 yılı raporuna da yansımış durumda. Rapora göre; Türkiye, 2024'te 47 ülke arasında aleyhinde en fazla AİHM'e dava başvurusu yapılan ülke oldu. Raporda AHİM'e yapılan hak ihlali başvuruların yüzde 35,8'nin Türkiye'den yapıldığı belirtildi. Yaşanan hak ihlalleri, gözaltılar ve tutuklamalar, düşünce ve ifade özgürlüğünün Türkiye'de tehlike altında olduğunun göstergesi oldu.
 
Düşünce ve ifade özgürlüğünün en fazla kısıtlandığı ve engellendiği alanlardan biri ise basın oldu. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG)'nin raporuna göre; ise 2024 yılında 74 gazeteciye soruşturma açıldı, 67 gazeteciye toplam 149 yıl 9 ay hapis cezası verildi ve 501 internet sitesi kapatılırken 5 bin 260 habere erişim engeli getirildi. İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) 2024 raporu da göre ise 2024'te sanal medya paylaşımları gerekçesiyle en az 141 kişi gözaltına alındı, 40 kişi tutuklandı, 14 kişi adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Mülki idare amirleri tarafından 25 ilde ve 1 ilçede 83 kez tüm eylem ve etkinlikler yasaklandı, 358 barışçıl toplantı ve gösteriye müdahale edildi, engellendi ya da yasaklandı ve kolluk güçleri müdahalesi sonucu en az bin 368 kişi işkence ve diğer kötü muamele niteliğindeki uygulamalar ile gözaltına alındı.
 
Tüm veriler, Türkiye'de yoğun bir ihlal sürecinin yaşandığını gösterirken Türkiye, ihlalleri artırıcı adımlardan olan atmaya devam ediyor. Kayyım atamaları, Halkların Demokratik Kongresi'ne (HDK) yapılan operasyonlar, İstanbul Belediye Eşbaşkanı Ekrem İmamoğlu'na yönelik soruşturmalar, gazetecilerin gözaltına alınıp tutuklanması Türkiye'nin bir hukuk reformu gerçekleştirmekten uzak olduğunu gösteriyor. 
 
1980 DARBESİ UYGULAMALARI
 
AKP’nin 23 yıllık iktidarı döneminde hukuka aykırı uygulamaların neredeyse bir gelenek haline geldiğini söyleyen Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) İzmir Şubesi Eşbaşkanı Avukat Özcan Sarıoğlu, ifade ve düşünce özgürlüğünün en çok ihlal edildiği dönemin yaşandığına söyledi. Son dönemlerdeki gözaltı ve tutuklamaların 1980 darbesi dönemi ile kıyaslandığını dile getiren Sarıoğlu, "80 darbesi döneminde iletişim araçlarının bu kadar da gelişmediğini düşünürsek AKP iktidarının şu anki uygulamaları tam bir 80 darbesi uygulamaları şeklinde ilerliyor. AKP, kendi iktidarını minik şoklar ve olağanüstü hallerle korumaya çalışıyor. Bundan en çok etkilenen de demokratik siyaset ve bunun içindeki yurttaşlar oluyor. Son süreçteki gözaltılar, tutuklamalar ve cezalandırmalar ifade özgürlüğünün kısıtlanması anlamına geliyor" ifadelerini kullandı. 
 
'HUKUKLA BAĞDAŞTIRMAK ZOR'
 
AKP'nin baskıcı politikalarıyla demokratik siyaset alanının daraltmayı amaçladığını aktaran Sarıoğlu, hukukçu olarak bu dönemi yorumlamanın çok zor olduğunu söyledi. Son dönemki tutuklamaların tamamen siyasi olduğunu ifade eden Sarıoğlu, "Bu uygulamaların bir sebebini ise özellikle son yerel seçimle birlikte birçok bölgeyi kaybetmesi olarak söyleyebiliriz. Çünkü AKP kendi iktidarını kalıcı haline getirme noktasında zorlanıyor. Bundan dolayı demokratik siyaseti, ifade ve düşünce özgürlüğünü ise engelliyor. Bu nedenle de gözaltı ve tutuklamalar artık sıradanlaştı. Örnek vermek gerekirse geçtiğimiz Newroz'da tutuklanan bir müvekkilimizin tutuklanma gerekçesi elinde birçok sayıda Ekolojik Yaşam Dergisi bulundurması oldu. Fakat bu dergiler hakkında o zaman toplatılma kararı olmadan el konulduğu ortaya çıktı. Müvekkilimiz Newroz alanında durduruluyor ve elindeki dergilere henüz toplatılma kararı olmadan el konuluyor. Bu hukuka aykırı uygulama müvekkilin karşısına 'örgüt üyeliği' suçlamasıyla çıktı. Yine HDK'de çalışma yürüten insanların karşısına daha önce katıldıkları çalışmalar karşılarına suç unsuru olarak çıkartılıyor. Hukuki anlamda bir delil bulunamayınca insanların 10 veya 15 yıl önce katıldıkları çalışmalar ve yürüttükleri siyasi faaliyetlere bakılıyor. Yani dolayısıyla gerek HDK'ye dönük soruşturma kapsamında yapılan tutuklamalar gerekse diğer tutuklamaların hukuki bir boyutu yok" diye konuştu. 
 
'SONRAKİ KUŞAKLARIN DA SORUNU'
 
Türkiye'nin gerek kendi anayasası gerekse AİHM nezdine düşünce ve ifade özgürlüğü karnesinin kötü olduğunu anımsatan Sarıoğlu, Türkiye’nin bu konuda son sıralarda olduğunu vurguladı. Türkiye'nin uluslararası hukuku da tanımadığını söyleyen Sarıoğlu, "Bu durum hem toplumun hem de hukukun geleceği açısından vahim olduğunu düşünüyorum. Bu uygulamaların izlerini silmek uzun yıllar alır ve dolayısıyla şu anki ortam sonraki kuşakların da sorunu aslında. Türkiye anayasası her ne kadar darbe yasası olsa da birçok hakkın korunduğunu görüyoruz. Ancak yargı yoluyla toplumu ehlileştirme durumu var. Bunun için hakikaten bir hukuk devleti ilkesi olması lazım. Hukukun çiğnendiği ifade özgürlüğünün kısıtlandığı alanda bunun yasalar nezdinde bir yaptırımının olması lazım" şeklinde konuştu.