MÊRDÎN - Nisêbîn-Qamîşlo sınırında Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırılara karşı başlatılan nöbete katılan ekolojistler, Rojava'daki demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmaya işaret ederek, "Rojava devrimini sahipleneceğiz " dedi.
Türkiye ile ona bağlı Suriye Milli Ordusu'nun (SMO), Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırılarına karşı Mêrdîn'in Nîsebîn (Nusaybin) ilçesinde bulunan Qamîşlo sınırında 25 gündür sürdürülen nöbet eylemine katılan ekolojistler, saldırıların durdurulmasını istedi. "Savaşın en büyük ekolojik yıkım" olduğuna dikkat çeken ekolojistler, Kuzey ve Doğu Suriye'de inşa edilen demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü yönetim modeline sahip çıkılması gerektiğini vurguladı.
'EKOLOJİK VE DEMOKRATİK BİR TOPLUM MODELİ VAR'
Suriye'deki gelişmelerin ve bölgedeki savaş olgusunun başından beri ekolojistleri ilgilendirdiği ifade eden Polen Ekoloji Kolektifi Üyesi Cemil Aksu, "Ekoloji örgütü en başta barış hareketidir ve barış talebiyle hareket eder. Suriye'de yaşanan savaşın yıkımını da çok derin bir şekilde gördük ve yaşadık. Sadece haberlerden değil orada şehit düşen arkadaşlarımızın hikayelerinden ve Kobanê direnişinden biliyoruz. Yine, Suriye'nin yıkılan kentlerinden ve yok olan tarım alanlarından biliyoruz. Hem insani yıkımın hem de doğal yıkımın birçok boyutunu biz orada gördük ve yaşadık. Bugün Suriye'de bölge bölge yaşanan savaşının ortasında Rojava var. Rojava'daki özyönetim direnişi ve geliştirilen pratik bütün bölge halkları açısından da, dünya hakları açısından da önemli. Çünkü orada bölgedeki bütün karanlık ve gerici güçlere karşı ekolojik ve demokratik bir toplum modelini hayata geçirmeye çalışan bir irade ve akıl var. Bu akıl, ekoloji örgütleri açısından da çok önemli. Bu model Türkiye açısından da tartışılıyor. Türkiye'deki bu sorunun çözümü açısından ve bölgedeki diğer ülkelerdeki sorunların çözümü açısından da bir model teşkil ediyor" diye konuştu.
'TOPLUMSAL MÜCADELENİN KADERİ ORTAKTIR'
Rojava'daki modelin geliştirilmesi için dünyanın birçok ülkesinden komünistler, sosyalistler ve anarşistlerin Rojava'ya gelip direnişe katıldıklarını hatırlatan Aksu, "Burada savaştılar ve burada öldüler. Sadece aslında Rojava'da ölmedik biz, Rojava'daki bu girişimi geliştirmek için Suruç'ta gençlerimiz katledildi. Ankara'da yine Türkiye'deki en büyük barış mitingi IŞİD saldırısına uğradı ve orada da yüz canımızı kaybettik. Dolayısıyla Rojava'da yaşanan gelişmeleri ve Rojava'nın kaderini bütün bölge halkının kaderiyle bir görüyoruz. Türkiye'deki toplumsal özgürlük mücadelesinin de kaderini ortak görüyoruz. Bölgedeki emperyalistler İsrail, Türkiye, ABD, bütün hepsi buradaki bu modeli törpülemek yok etmek ve gerici bir odak haline getirmek için uğraşıyorlar. Kuşkusuz bütün bu emperyalist planları boşa çıkaracak olan şeyde sadece Rojava'daki Kürtlerin ve halkların direnişi ile değil, Türkiye'deki, Kürdistan'daki, bölgedeki ve bütün dünyadaki halkların direnişiyle gerçekleşecek bir şeydir. Ancak bu emperyalistlere karşı bir direniş, dayanışma geliştirilebilirse emperyalistlere geri adım atılabilir. Bölgenin gerici ülkeleri Türkiye, İsrail ve diğer ülkelere geri adım attırılabilir. Bu aynı zamanda bütün bölge halklarının demokratik bir topluma kavuşması açısından da önem arz ediyor. Kuşkusuz ekolojik yıkıma karşı mücadeleler de toplumun demokratikleştirilmesi ve özgürleştirilmesinde ayrı bir şekilde düşünülemez" ifadelerini kullandı.
'MÜCADELEMİZİN BİR PARÇASI OLARAK GÖRÜYORUZ'
Sadece ormanların değil, kentlerin de yaşanabilir kılınması ve korunmasının, demokratik sosyalist bir toplumla mümkün olabileceğini belirten Aksu, "Dolayısıyla biz Rojava'yı savunma meselesinin bölgenin ve bölge halklarının özgürleşmesi bölge demokratik sosyalist kriterlerde bir arada yaşaması mücadelesinin geliştirilmesi olarak görüyoruz. Ekoloji de ancak böyle bir ortamda gerçekten doğanın savunması ve doğayla uyumlu bir yaşam geliştirilebilir. O açıdan biz Rojava'nın savunulmasını, Rojava'daki haklarının mücadelesini desteklemeyi kendi varlık sorunumuz kendi özgürlük mücadelemizin bir parçası olarak görüyoruz" dedi.
'SAVAŞIN FARKLI BİR VERİSYONUNU GÖRÜYORUZ'
Ekoloji mücadelesinin sadece bir ağacın eksilmesine indirgenmiş olduğunu doğru bulmadıklarını belirten, Şirnex Ekoloji Platformu Sözcüsü Adnan Şenbayram, şöyle devam etti: "Bunu neden söylüyoruz; Özellikle doksanlı yıllarda, bulunduğumuz coğrafya olan Botan'da köy boşaltmaları birlikte ciddi bir ekolojik tahribat açığa çıkarıldı. Köy boşaltmaları ile birlikte, ağaç kesimleri bir yana ağaç ve orman yakmaları oluyordu. Köy boşaltmaları ve oradan göç ettirme politikaları bu şekilde hayat buluyordu. Aslında özel savaşın farklı bir versiyonu orada karşımıza çıkıyordu. Yapılanlar bölgeyi kökten yok etme üzerine 'Bir savaşın vücut bulmuş hali', ekolojik savaşın farklı bir boyutu olarak karşımıza çıkmaktadır. Botan'da doksanlı yıllarda bu kendisini o şekilde açığa çıkartıyordu. Özellikle 2018 yılından itibaren ise ağaç kesimleri orman kesimleri şeklinde ve kökten yok ederek tamamen orayı insansızlaştırma, hafızasızlaştırma hamlesi üzerinden savaşın farklı bir boyutunu görüyorduk. Savaş dediğimizde belki birilerinin aklına sadece işte uçak ya da top tüfek gibi şeyler gelebilir ama Botan'da biz bu savaşın farklı versiyonunu görüyoruz."
'SESSİZLİK DAHA FAZLA YOK ETMEKTİR'
Savaşı bir yok etme hamlesi olarak nitelendiren Şenbayram, "Savaşın kendisi bir yok etme hamlesi olarak karşımıza çıkıyor. Bu bazen doğayı yok etmedir, bazen insan ölümleridir, yani bir bütün düşündüğümüzde, savaşın kendisi daha fazla ölüm, daha fazla doğanın yok edilmesi, daha fazla birilerine zenginlik alanı açarken yine halkların daha fazla yoksullaşması demektir" dedi.
Ekolojistlere ve ekoloji hareketlerine çağrıda bulunan Şenbayram, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kendi kabuklarının dışına çıkmaları gerekir. Biz bunu Botan'daki ekolojik kırımda da gördük. Botan'da bir ekolojik kırım yaşandığında Türkiye metropollerinde ya da dünyada ekoloji mücadelesi yürüten derneklere çağrı yaptığımızda, sesimizin çok yetersiz çıktığını ve oradan buraya yönelik bir duyarsızlığın olduğunu gördük. Ancak gerçekten artık hepimizin birleşme ve kabuğundan çıkma zamanıdır. Ekolojik bir yaşamı önemseyen, bunun mücadelesini veren herkesin burada kalkan bir uçağın dünyanın öbür tarafında yaşayan bir insana dahi zararının dokunabileceğini, zararının dokunduğunu, bununla birlikte kendisiyle birlikte Ekolojik krizi, gıda krizini, kendisiyle birlikte farklı farklı sorunları çıkartacağını bilerek, bu minvalde mücadeleyi örgütleyip görmesi gerekir. Bunun için bütün ekoloji hareketlerini hep birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz sessizlik daha fazla yok etmek demektir."
'ROJAVA'NIN ANLAMI BİZLER İÇİN ÇOK BÜYÜK'
Mezopotamya Ekoloji Hareketi ve Ekoloji Birliği Eşsözcüsü Derya Akyol, ekoloji çalışması yürüten aktivistler olarak savaşın değil, toplumsal barışın tarafı olduklarının altını çizerek, Rojava'da kurulan sistemin bütün dünya halklarına yeni bir yaşam modeli sunduğunu söyledi. Derya Akyol, şunları söyledi: "Aynı zamanda doğayla da olan barışın tarafları olarak zaten her zaman savaşın karşısında duran bir yerde hareket ediyoruz. Onun dışında Rojava'nın bizim için anlamı nedir? Rojava'da bizim tahayyül ettiğimiz bir yaşam inşası var. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü bir yaşam ve bir iktidar ya da bir egemenlik altında değil, kendilerinin öz gücüyle inşa ettiği, kendileri ile ilgili kararları kendilerinin aldığı bir yaşam söz konusu. Bizim de zaten mücadelemiz bu yöndedir. İşte, iktidarların, egemenlerin, ulus devletlerin aldığı kararların ya da onların boyunduruğu altında olan bir yaşam değil, doğayla barışık, halkların söz sahibi olduğu, bir yaşamı zaten biz de tahayyül ediyoruz ve Rojava'da bu sistemi savaşın ortasında inşa eden bir gerçeklik var. Bu da çoğulcu bir yaşam aynı zamanda ve bizler için de bunun anlamı çok büyük. Bu nedenle biz Rojava'yı her daim savunan bir yer duruyoruz."
'ROJAVA MODELİ HER YERDE OLUŞTURULABİLİR'
Rojava'da ulus devleti reddeden bir yaşamın söz konusu olduğuna dikkat çeken Derya Akyol, Rojava'da yaşananları her yerde dile getirilmesi ve teşhir edilmesi gerektiğinin vurgusunu yaparak, şunları kaydetti: "Aslında bütün dünyanın gözleri Rojava devriminde ama bir yandan da emperyalist devletlerin de, aynı zamanda kabul etmediği bir devrim. Çünkü ulus devleti reddeden bir yer ve ulus devletlerin ya da ulus devlet çıkarlarına göre hareket eden şirketlerin, iktidarların ve hükümetlerin işine gelmeyen bir yaşamda söz konusudur. Dolayısıyla doğa savunucuları da Rojava'yı savunmalıdır. Biz, zaten olduğumuz her yerde, önce kendimizden başlayarak olduğumuz her platformda ve olduğumuz her alanda meclisleşme çağrısında bulunuyoruz. Rojava'da da böyle başladı. Rojava'da da ulus devlet içerisinde meclisleşme yönünde bir adım atıldı. Yine buralarda da yapılabilir. Yine bütün alanlarda, mücadelenin yürütüldüğü her alanda meclisleşme ve kooperatifleşme ve her yeri komünleştirerek, aslında Rojava modeli her yerde oluşturulabilir. Buradan da başlayarak aslında biraz ulus devleti de devre dışı bırakacak bir pozisyona getirebiliriz. Ancak öncelikle Rojava devrimini sahiplenecek, kabul edeceğiz ve özerkliğinin her yerde tanınması için de mücadele etmemiz gerekiyor."