RİHA - Türkiye ve güdümündeki SMO’nun Tişrîn Barajı’na yönelik saldırılarının devam ettiğini belirten gazeteci Doğan Cihan, "Türkiye’nin bütün saldırılarına rağmen halk geri adım atmıyor. Bölgede uluslararası sözleşmeler ve savaş hukuku hiçe sayılıyor" dedi.
Türkiye ve güdümündeki SMO’nun 27 Kasım’dan bu yana Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi kentlerine dönük saldırıları sürüyor. Saldırılarını Tişrîn Barajı ve çevresinde yoğunlaştıran Türkiye ve ona bağlı SMO, doğrudan sivilleri de hedef alıyor.
Bölgedeki gelişmeleri yakından takip eden Gazeteci Doğan Cihan, Türkiye’nin öncülük ettiği Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
'SALDIRILAR 100 YILLIK BİR POLİTİKANIN DEVAMIDIR’
26 Kasım 2024’te HTŞ’nin başlattığı saldırılar ve Suriye’de oluşan yeni duruma dikkati çeken Cihan, Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırılarının bu süreçle başlamadığını vurguladı. Cihan, “Suriye’de 27 Kasım’dan itibaren yaşananlar, sonuç itibarıyla BAAS rejiminin çöküşüne doğru ilerleyen bir süreci getirdi. Ancak Türkiye’nin Rojava’ya saldırıları, bu süreçle sınırlı bir durum değildir. Türkiye’nin saldırıları, Kürt varlığını ortadan kaldırma amacıyla yürüttüğü 100 yılı aşkın politikanın bir devamıdır. Türkiye devleti, kuruluşundan bu yana Kürt halkının iradesini, kimliğini ve varlığını hedef almıştır. Rojava Devrimi’nin başladığı 19 Temmuz 2012’den bu yana Kürtler, Kobanê, Efrîn, Qamişlo, Hesekê ve diğer kentlerde özyönetimlerini ilan ederek, topraklarını savunma ve halkların birlikte yaşama iradesi temelinde bir yapı kurdu. Türkiye ise o günden bugüne, Kürtlerin öz savunmasını ve bu ittifaklarla oluşturulan demokratik özerk yapıyı hedef aldı” dedi.
‘AMAÇ BÖLGEYİ İNSANSIZLAŞTIRMAK’
Türkiye’nin Kürt halkının yanı sıra bölgedeki Arap, Süryani, Ermeni, Türkmen ve diğer halkların ortak yaşam temelinde oluşturduğu Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni yok etmek istediğini belirten Cihan, saldırıların yalnızca askeri hedefleri değil, sivil yaşam alanlarını da hedef aldığını ifade etti. Cihan, “Türkiye, şu anda Girê Spî, Serêkaniyê ve Efrîn gibi işgal ettiği bölgelerde demografik yapıyı değiştirmiş, Kürt ve Arap nüfusunu zorla yerinden ederek bölgeye kendi denetimindeki grupları yerleştirmiştir. İşgal edemediği bölgelerde ise havadan ve karadan yürüttüğü saldırılarla yaşam alanlarını yok etmeye çalışıyor. Türkiye’nin hedefinde elektrik ve su istasyonları, ekmek fırınları, buğday depoları, fabrikalar ve tarım arazileri gibi halkın temel ihtiyaçlarını karşılayan noktalar var. Amaç, bölgeyi insansızlaştırmak ve halkı göçe zorlayarak işgali kolaylaştırmaktır” diye belirtti.
TIŞRÎN BARAJI’NDA DİRENİŞ: HALK NÖBETTE
Türkiye ve SMO’ya bağlı grupların 8 Aralık 2024’te Minbic’in güneydoğusundaki Tişrin Barajı ile Qereqozax Köprüsü bölgelerine yönelik başlattığı saldırıların sürdüğünü kaydeden Cihan, bölge güçlerinin saldırılara karşı direnişinin de devam ettiğini söyledi. Minbic Askeri Meclisi’nin, stratejik noktalara yönelik saldırılara karşı direniş gösterdiğini ifade eden Cihan, "Tişrîn Barajı, Suriye’nin ikinci büyük barajıdır ve ülkenin elektrik ihtiyacının yüzde 70’ini karşılamaktadır. Bölgede tarım arazilerini sulama ve içme suyu için çok önemli bir nokta. Qereqozax Köprüsü ise M4 ticaret yolu üzerinde bulunuyor ve Kobanê’nin güneyden çembere alınması anlamına geliyor. Türkiye bu bölgeleri kontrol altına alarak hem Özerk Yönetim’in ekonomik ve lojistik kaynaklarını kesmek, hem de bölgedeki varlığını güçlendirmek istiyor. Bu saldırılar aynı zamanda bölgede bulunan azınlık halklarını da tehdit ediyor” dedi.
‘ULUSLARARASI SESSZİLİK’
Türkiye’nin saldırılarına karşı Özerk Yönetime bağlı halkların direnişte olduğuna işaret eden Cihan, Kürt, Arap, Süryani ve Ermeni halklarının Tişrin Barajı’nda başlattıkları nöbet eylemini sürdürdüğünü kaydetti. Cihan, “Halk, ‘Suyumuzu, toprağımızı ve barajımızı koruyoruz’ şiarıyla başlatılan eylemde. Türkiye’nin bütün saldırılarına rağmen halk geri adım atmıyor. Saldırıların durması, bölgede huzurun yeniden yaşam bulması için halk direniyor. Ancak diğer yandan siviller hedef alınıyor. Şuan bölgede uluslararası sözleşmeler ve savaş hukuku hiçe sayılıyor. Türkiye, NATO üyesi olduğu için uluslararası güçler tarafından korunuyor. Kürtlerin, DAİŞ’i yenerek insanlık için büyük bir mücadele verdiği unutulmuş. Türkiye, Rojava’da binlerce insanı katletti, ancak bugüne kadar insan hakları kuruluşlarından güçlü bir itiraz gelmedi” ifadelerini kullandı.
MA / Delal Akyüz