İZMİR- Abdullah Öcalan'ın çağrısıyla Kürt sorununun çözümü tartışmaları yeni evreye girerken, 2013'teki süreçte Akil İnsanlar Heyeti'nde yer alan Lami Özgen, "Silahlar sustuktan sonra olması gereken müzakere sürecine geçmeli" dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'la başlayan görüşmelerle Kürt sorununun çözümüne dair yürütülen tartışmalar Abdullah Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" ile yeni bir evreye geçti. PKK, Abdullah Öcalan'ın çağrısına uyacağını deklare ederek ateşkes ilan ederken sürecin başarısı için atılması gereken adımlara dair tartışmalar siyasetçiler ve toplumun gündemindeki yerini aldı.
"Çözüm Süreci" diye adlandırılan 2013'teki diyalog sürecinde Akil İnsanlar Heyeti'nde yer alan eski Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Başkanı Lami Özgen, kaçırılan fırsatların da tekrar gözden geçirilerek çağrı çerçevesinde yol alınması ve sonuca ulaşılması gerektiğini belirtti. Yapılan çağrının sadece Kürtler için değil bütün ötekiler ve Ortadoğu'daki halklar için önemli olduğunu vurgulayan Özgen, Kürtler ve Ortadoğu'da halklarının 100 yıllık tekçi anlayış sürecinde inkar edildiğini, bedel ödediğini anımsattı. Çağrı metninin ise bunu çözümleyerek ve tüm topluma alternatif bir çıkış yolu gösterdiğini ifade eden Özgen, "100 yıllık siyasal tarihin ve otoriterleşmenin analizine paralel olarak öne çıkan, demokratik siyaset ile barış ve çözüm sürecinin hayata geçmesi, ötekilerin bir arada, eşit, özgür olarak yaşamalarını hedefleyen temel bir çerçeve öne çıkıyor. Bu temel çerçeve basit değildir. Sonuçta Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu yana tekçi, otoriter ve ötekileri yok sayan bir devlet yapılanması. Bu yapılanmanın dönüşümüne yönelik demokratik bir çözüm ve buradan hareketle Türkiye'nin önüne tarihi bir demokratikleşme fırsatını koyuyor. Bu anlamıyla tarihi bir çağrıdır. Geçmişte kaçırılan fırsatların da tekrar gözden geçirilerek çağrı çerçevesinde yol alınması ve sonuca ulaşılması için fırsattır" diye konuştu.
'ATILAN ADIMLAR GÜVENSİZLİĞİ BİTİREBİLİR'
Toplumun yaşadığı güvensizliğe de değinen Özgen, "Güvensizlik ortamı 100 yıllık otoriter zihniyet ve onun sindirme, yok etmeye yönelik geleneğinden kaynaklanıyor. Fakat bu artık sürdürülemez bir yere geldi. Sonuçta Türkiye'nin hükümet, devlet ve toplum olarak geldiği yer ortada. O yüzden toplumu daha fazla otoriterlik ile götürecekleri bir yer yok. Ortak tutumlar geliştirilebilir ve yasal, politik, kültürel kimi değişiklikler olursa güvensizlik azalacaktır. Sonuçta beyanlarla, düşünülen şeyler farklı olabilir. Artık karşı tarafın kendi güven sorununu göz önünde bulundurması lazım" ifadelerini kullandı.
'GEÇMİŞTEKİ SÜREÇTEN FARKLI'
Sürecin belli oranda 2013-2015 sürecinin devamı olduğunu dile getiren Özgen, "Ama belli oranda da yeni bir süreçtir. Başlangıç biçimi, katılım süreçleri ve direkt koordinasyon yanı yenidir. Bu sürecin ilk adımları devlet tarafından Devlet Bahçeli'nin Meclis'te yaptığı çağrı üzerine gelişmesi farklı olduğu yanı. Geçmişteki süreçte ağırlıklı olarak hükümetin kontrolünde gibi başlatılmış gösterilen ve devam ettirilen bir yaklaşım vardı. O sürecin en önemli handikaplarından birisi buydu. Baştan beri hükümet o sürece kendi ihtiyaçları çerçevesinde yaklaştı. Bu görülüyordu, ama bir şans vermek için sürdürüldü. Ama bu dönem daha koordineli ve merkezi bir şekilde devam ediyor. Bu süreç için önemli bir diğer husus bu çağrıdan sonra gelişecek bütün adımların niyet farklılaşmazsa Meclis çatısı altında ilerleyeceği. Geçmişte Meclis hiçbir sorumluluk almadı. Ama bu şu an belli beyanlar var. Geçmiş dönemde MHP bu sürecin tam karşısındaydı. CHP'nin merkezi karşıydı, yerelde tabanının büyük bir kısmı sürece pozitif yaklaşıyordu. Bu dönemde CHP merkezinin pozitif beyanlarda bulunması önemli. Zaten bundan kaçamaz artık. Bu sorunun temel nedeni parti olarak kendisidir ve o dönemdeki siyasetidir. O yüzden parti olarak karşı duramaz" şeklinde konuştu.
'TÜM KESİMLER SÜRECE KATILMALI'
Kürtlerin inkar edilen dil, kültür, kimlik boyutlarında toplumsal realitesi olduğunu kaydeden Özgen, bunların demokratik hukuk normlarını içeren bir anayasa çerçevesinde hayat bulmasının etkili olacağını söyledi. Bunlar çerçevesinde meclisin rol üstlenmesi gerektiğini ifade eden Özgen, "Türkiye toplumunun bütün kesimlerine görev düşüyor. Yapılan çağrı bir başlangıç, barışın önünü açmaya yönelik bir beyandır. Buradan hareketle öncelikle devletin de bir çağrısı olmalı. Bunun üzerine de hükümet iradesini Meclis zemininde, bütün toplumsal kesimlerle ortaklaştırarak yeni bir yol haritası öne çıkarmalı. Silahlar sustuktan sonra olması gereken müzakere sürecine geçmeli. Hem yol haritası hem de müzakere sürecinde toplumsal kesimler, emek örgütleri kendi toplumsal barış taleplerini öne çıkarılmalı. Bekle, gör olmaz. Tam tersine muhalif kesimler toplumsal barışın inşa edilmesinde öncü rol oynamaları gerekir. Her toplumun uç dinamikleri var. Bu dinamikler refleks gösterebilir. Ama Meclis'teki siyasi partiler ve toplumun tüm muhalif kesimleri bu konuda kendi demokratik talep ve iradelerini, nasıl bir ortak gelecek istediklerini ortaya çıkardıklarında bu uç kesimlerinde etkileri azalacaktır. Tekçi, otoriter zihniyetin hegemonik etkisi altında kalan kesimlere yönelik de Meclis öncülüğünde bir tartışma zemini yaratılmalıdır. Empati kuran bir zemin öne çıkarılmalı ki bu kesimlerin zihniyet dönüşümü sağlansın. Buradan hareketle de bir çözüme gidilebilsin" diye belirtti.
MA / Tolga Güney