AMED – Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğünün "Ham Petrol Arama - Çıkarma (Üretim) ve Depolama Faaliyeti" projesi ile ilgili verdiği “ÇED gerekli değildir” kararına karşı Amed Barosu’nun açtığı iptal davası kapsamında Sûr’da keşif yapıldı.
Amed Barosu Çevre ve Kent Komisyonu’nun, Diyarbakır Valiliği Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’nün Amed’in Sûr ilçesi, Yenievler Mahallesi mevkiinde Transatlantic Petroleum Ham Petrol ve Doğalgaz Arama ve Üretim A.Ş. tarafından gerçekleştirilmesi planlanan "Ham Petrol Arama - Çıkarma (Üretim) ve Depolama Faaliyeti" projesi ile ilgili verdiği “ÇED gerekli değildir” kararına karşı açtığı iptal dava kapsamında bölgede keşif yapıldı. Baro, Diyarbakır İdare Mahkemesi’ne yürütmenin durdurulması ve “ÇED gerekli değildir” kararının iptali için dava açmıştı.
Bilirkişi heyetinde Hacettepe Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi’nden, petrol ve doğalgaz, hidrojeoloji, maden, harita, ziraat, çevre ve jeoloji mühendisleri yer aldı. Keşfe Amed Barosu Çevre ve Kent Komisyonu üyesi avukatlar Ahmet İnan, Berfin Kılınç Üstün ve Ferdi Çiçek katıldı. Avukat İnan, ÇED faaliyet sahasına ilişkin bilirkişilere aktarımlarda bulundu.
ÇED faaliyet sahasının birinci sınıf sulu tarımın yapıldığı, sulama alanlarının olduğu ve dere yataklarının geçtiği bir lokasyonda olduğunu belirten İnan, ruhsat alanının 150 bin dönümlük sulu tarım arazisi olduğunu kaydetti. İnan, Proje Tanıtım Dosyası’ndaki (PTD) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) kurum görüşünde de ÇED alanının, Silvan projesi 4’üncü kısım ile Ambar Çayı sulama alanı ve mevsimsel akış gösteren dere yatakları içinde kaldığının, yakınında sulanabilir tarım arazisi olduğunun, bu nedenle alternatif yer araştırmasının yapılması gerektiğinin vurgulandığını belirtti. İnan, yine DSİ görüşünde, petrol aramalarındaki sismik ve sondaj faaliyetlerinin su kaynaklarını farklı etkileyebileceğine, bu nedenle dosyada debi ve su kalitesi ölçümlerinin olması gerektiğine yer verildiğini aktardı.
DSİ’NİN ANALİZLERİ DOSYADA YOK
Yine DSİ’nin yer altı sularının korunmasına dair yönetmeliklere uyulması, kendi tesislerine yirmişer metre mesafeden şeritlerin çekilmesi, proje faaliyetinin su ihtiyacının karşılanması için açılacak sondajlar için bölge müdürlüğünden izin alınması ve tarım dışı kullanım izinlerinin alınması gerektiği yönündeki vurgularına dikkat çeken İnan, belirtilen analizlerin hiçbirinin PTD’de olmadığına işaret etti. İnan, “Bu kadar tarım toprağının kaybolması sonucu bölge halkının geçimini nasıl yapacağı ve ÇED sahası bitişiğinde kalan diğer tarım arazilerinin nasıl etkileneceğine dair bir analiz ile tedbir yoktur. Faaliyete başlanılmasına rağmen tarım dışı kullanım izinleri alınmamıştır” şeklinde konuştu.
‘TEHLİKELİ PROJE YERLEŞİM YERLERİNİN YAPIŞIĞINDA’
Projenin, petrol çıkarma-üretme-depolama şeklinde devasa bir proje olduğunu söyleyen İnan, aktarımlarına şu şekilde devam etti: “Bu devasa tehlikeli proje, yerleşim yerlerinin yapışığındadır. 150, 300, 980 metre yakınlıkta mahalleler bulunmaktadır. Zaten faaliyet alanı 6, 7 mahallenin ortasındaki tarım topraklarında yer almaktadır. Bu proje sahasındaki faaliyetlerin insanların yaşamını ve geçimini nasıl etkileyeceği de PTD'de es geçilmiştir. PTD'de ‘kullanılacak patlayıcı miktarı’, ‘sağlık ile güvenlik dokümanı’ ve ‘patlatmadan koruma dökümanı’ da yoktur. Sahaya dönük hiçbir flora-fauna çalışması yapılmamış ve bunların nasıl korunacağına dair hiçbir tedbire değinilmemiştir.”
‘KÜMÜLATİF ETKİ DEĞERLENDİRMESİ YAPILMADI’
ÇED raporunda kümülatif etki değerlendirmesinin de yapılmadığını dile getiren İnan, “Hayatımızı doğrudan etkileyen ve yaşam hakkına tehdit boyutuna ulaşan iklim kriziyle beraber; su kıtlığı ve sağlıklı gıdaya ulaşım problemi artık önümüzdeki en önemli meseledir. Bizim yargılamaya konu ederek tartışmaya açtığımız husus, enerji üretimi yapılırken; su varlığımızın, toprağımızın ve tarımsal üretimimizin yani aslında ülkemizin varlık unsurlarının, yok edilmemesi hususlarıdır. Çünkü su varlığı kendisine yetmeyen bir ülkenin, kendi enerjisini üretmesinin de hiç bir anlamı kalmayacaktır. Hatta su varlığının riskli seviyelere gelmesiyle, tüm enerji üretim faaliyetlerinde su kullanılması hasebiyle enerji üretimi de yapılamayacaktır. Bizzat petrol faaliyetlerinin kendisinde sondaj soğutma işlemlerinde tonlarca su kullanılmaktadır. Ve önemle belirtmek gerekir ki, mahkemenizin davaya konu işlemi iptal etmesi; petrol arama - çıkarma faaliyetlerini sekteye uğratmayacaktır. Tam tersi, bundan sonraki petrol arama-çıkarma faaliyetlerinde; yer altı su rezervlerinin gözetilmesine ve değerli tarım arazilerinden önce alternatif alanların sorgulanmasına ön ayak olarak, sürdürülebilir bir petrol-enerji politikasının zeminini hazırlayacaktır” ifadelerini kullandı.
‘HER HAFTA YÜZLERCE PETROL ARAMA FAALİYETİ!’
İnan, Kürdistan kentlerinde her hafta yüzlerce yeni petrol arama-çıkarma faaliyetinin başlatıldığına dikkat çekti. İnan, “Bu faaliyetin devasa rakamlara eriştiğini düşünürsek ve Amerikalı, Avusturyalı şirketlerin topraklarımıza dayandığını ve tarım topraklarımızın Amed’de çok yoğun bir şekilde petrol faaliyetlerine açıldığını göz önünde bulundurursak, kamunun doğal kaynaklarını ve hukukun üstünlüğünü savunmanın önemi daha da artmaktadır” diye belirtti.
Su krizi nedeniyle Türkiye’de 2050 yılı itibariyle ölümlerin ve hastalıkların başlayacağının öngörüldüğünü söyleyen İnan, “Tüm dünya su kriziyle boğuşurken biz nasıl su varlıklarımızı böyle tehlikeye atabiliyoruz?” diye sordu.
Yapılan incelemeler ardından rapor hazırlanacak.