ANKARA - Meclis komisyonu toplantısında konuşan DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, demokratik katılımın kolektif hakları da kapsaması gerektiğini belirterek, "karar alma süreçlerinin yerinden yönetimi içermesi gerektiğini" söyledi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Kürt sorununun çözümüne dönük Meclis'te kurulan ve bugün ilk toplantısını gerçekleştiren komisyon toplantısında konuştu. Köklü bir sorun olan Kürt sorununun çözümünün yıllarca ertelendiğini, bunun yapısal sorunlara yol açtığını dile getiren Gülistan Kılıç Koçyiğit, "Kürt sorununun demokratik, siyasal ve barışçıl yöntemlerle çözüm yollarını ele almak üzere aslında bugün bir aradayız. Bu toplantının, Türkiye'de yaşayan tüm yurttaşların ortak yaşamına, hukukuna ve demokratik geleceğine katkılar sunacağını özellikle altını çizmek isteriz" dedi.
Gülistan Kılıç Koçyiğit, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kürt sorunu yalnızca Kürt halkının yaşadığı özgürlük ve eşit yurttaşlık sorunları çerçevesinde değil, aynı zamanda evrensel hukuk, özgür siyaset, kardeşlik hukuku ve hukuk devleti ilkesinin işlerliği, demokrasinin niteliği, toplumsal barışın kalıcılığı ve ortak eşik eşit yaşamın temel adil adımlarıdır. Eşit yaşamın adil temeller üzerinde kurulması bağlamında ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bu bağlamda komisyonumuzun çalışmaları kalıcı, kapsayıcı çözüm yollarının tartışılması, belirlenmesi, çözüm aşamalarının kolaylaştırılması açısından tarihsel bir fırsat sunmaktadır. DEM Parti olarak komisyonun çalışmalarına çoğulcu, eşit yurttaşlığa dayalı bir demokratik gelecek inşa etme sorumluluğuyla katkı sunmayı temel bir sorumluluk olarak görüyoruz.
GÜVENLİKÇİ POLİTİKALAR İLE ÇÖZÜLEMEZ
Kürt sorununun sağlıklı ve yapıcı bir şekilde ele alınması, izlenecek çözüm yollarının belirlenmesi açısından önem taşımaktadır. Kürt kimliği başta olmak üzere çoğulculuğun, farklı kimliklerin, farklı inançların, reddine ve tekçiliğe dayalı bir sistemin inşası nedeniyle bu sorun ortaya çıkmış, isyan, çatışma, şiddet sarmalında kendisini dışa vurarak günümüze kadar güncelliğini koruyarak gelmiştir. Kimlikleri dışlayıcı, tekçi sistem demokrasinin önünde ciddi sorunlar yaratmış, Cumhuriyetin güçlü bir demokrasi ile buluşmasını, hak ve adalet temelli eşit yurttaşlık hukukunun oluşturulmasını da engellemiş. Gelinen noktada Kürt sorunu başta olmak üzere temel sorunlarımızın güvenlikçi yaklaşımlarla demokrasiyi ve özgürlükleri sürekli erteleyen bir anlayışla çözülemeyeceği ortadadır.
ÇOĞULCU BİR PERSPEKTİF ELZEM
Bugün ülkemizin, halklarımızın, bütün toplumsal kesimlerin acil ihtiyacı, temel yapısal sorunlarımızın müzakereci bir demokrasi kültürüyle, siyasal, hukuki, kültürel ve ekonomik boyutları da içeren bütünlüklü bir yaklaşımla ele alınmasıdır. Tabii ki Kürt sorunu birçok soruna kaynaklık etmektedir. Bugünkü Alevilerin eşit yurttaşlık sorunu da, emekçinin alamadığı hakkı da, kadınların eşit yurttaş olmaması da ve bu ülkenin demokratik teamüllerden uzak olması da Kürt sorunundan, yani bu ülkenin kök sorunundan bağımsız ele alınamaz. Bu vesileyle, her meseleye demokratik, eşitlikçi ve çoğulcu bir perspektifle bakılmasının bugün artık elzem olduğunu belirtmek isteriz.
MECLİS'İN TARİHİ ROLÜ VAR
Bu bağlamda bugün çalışmalarını başlatan komisyonumuzun toplumsal siyasal mutabakat zeminini güçlendirmekle birlikte aynı zamanda müzakere yollarının gelişmesine de önemli katkılar sunacağına inanıyoruz. Türkiye'nin çözümsüzlük prangalarından sıyırarak demokratik dönüşüm temelinde yol alabilmesi için parlamentonun tarihsel bir rol ve öneme sahip olduğunu bir kez daha vurgulamak isteriz. Parlamento zemininde, komisyon düzeyinde bu sürecin başlatılması son derece kıymetli bir başlangıçtır.
ESAS ÇÖZÜM ANLAYIŞI
DEM Parti olarak bu tarihsel sorumluluğun bilincindeyiz ve yapıcı, çözüm odaklı, kapsayıcı bir yaklaşımla bu çalışmaları yürüteceğimizi herkesin bilmesini isteriz. Tarihsel deneyimler gösteriyor ki, tek başına çatışmasızlık barış anlamına gelmiyor. Kalıcı barış, meşru, kapsayıcı bir siyasal zemine oturan demokratik bir çözüm süreciyle mümkündür. Bu nedenle, demokratik siyasetin hem çözümün zemini hem de öznesi olması gerektiğine inanıyor ve bunu ısrarla vurguluyoruz.
Sayın Öcalan'ın sorunların çözüm yolu olarak demokratik siyaseti referans göstermesi, demokratik siyasal yolların ve kanalların ne denli önemli olduğunu bir kez daha teyit etmektedir. DEM Parti olarak bizler, halkların müzakere hakkını, eşit yurttaşlık temelinde ortak yaşamı ve demokratik cumhuriyeti esas alan bir çözüm anlayışı ve barışını savunduk. Bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz.
NE YAPILMALI?
Bu komisyonun da barışın dilini ve demokratik siyasetin zeminini güçlendiren bir perspektifle çalışacağına olan inancımızı belirtmek istiyoruz. Bu çerçevede, demokratik katılım yalnızca bireysel değil, kolektif hakları ve siyasal temsil imkânlarını da içermelidir. Katılım, seçimle sınırlı kalmamalı; karar alma süreçlerine eşit erişim, yerinden yönetim, yerinden yönetimin güçlendirilmesi ve halkın iradesine saygıyı da içermelidir. Bugün halkın iradesiyle seçilen yerel yöneticilerin kayyım politikalarıyla görevden alınması, yalnızca Kürt halkının değil, tüm yurttaşların demokratik haklarını sınırlandıran bir süreçtir.
DEMOKRATİK ENTEGRASYONA KAPI ARALAYACAK
Aynı şekilde ana dil hakkı da yalnızca pedagojik değil, varoluşsal bir meseledir. Ana dilde eğitim, kamu hizmetlerine erişim, kültürel üretim imkânları, Kürt halkının eşit yurttaş olarak yaşamasının temelidir. Bu hakların güvence altına alınması, kültürel çoğulculuğu esas alan bir hukuk düzenine geçiş için önemlidir. Bu nedenle, Kürt halkının demokratik siyaset katılımını güçlendirecek yapısal adımların belirlenmesi hem toplumsal barışı hem de anayasal demokrasiyi güçlendirecektir. Demokratik toplum, özgür demokratik yaşamın olmazsa olmazıdır. Demokratik toplumun geliştirilmesinden, örgütlenme ve siyaset özgürlüğüne varıncaya kadar yürütülecek kapsayıcı açılımlar, demokratik dönüşümü hızlandıracağı gibi buna eşlik eden demokratik entegrasyona da kapı aralayacaktır.
Sayın Öcalan’ın dediği gibi, bu topraklar artık demokrasiyi hem hakkı hem de görevi olarak bilenlerin yaşadığı bir ülke olacaktır.