İSTANBUL - Yazar Ayşegül Devecioğlu, Kürt sorununun çözümünün "silah bırakmaya" indirgenemeyecek kadar önemli ve ciddi bir sorun olduğuna işaret ederek, kalıcı barış ve demokrasi için adım atılması gerektiğini vurguladı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti'nin PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşme ve sonrasındaki temasları, kamuoyuna yansıyan mesajlar ve Kürt sorununun çözümüne dair tartışmalar gündemdeki yerini koruyor. Barış çağrıcılarından yazar Ayşegül Devecioğlu, Abdullah Öcalan'ın mesajlarının önemli olduğuna işaret ederek, eşit, adil ve demokratik yaşam isteyen tüm kesimlerin bu süreçte sorumluluk alması gerektiğini vurguladı.
Savaştan en fazla Kürtlerin zarar gördüğünü söyleyen Ayşegül Devecioğlu, görüşmeleri bir olanak olarak değerlendirdi. Yapılan tartışma ve görüşmelerin ortaya çıkmasında "dış dinamiklere" dikkati çeken Ayşegül Devecioğlu, "Devleti bu sürece iten iki neden var. Birincisi iktidarın içinde bulunduğu sıkışıklık durumu ve toplumsal itirazların devam etmesi ve tüm imkânsızlıklara rağmen gösterdiği direniştir. Çünkü toplumun yüzde 60'ı barış arzuluyor. İkinci neden ise, Ortadoğu'nun yeniden dizayn edilmesi sürecidir" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni ortadan kaldırmak istediğinin altını çizen Ayşegül Devecioğlu, "Türkiye, çeteleri yerleştirdiği yerleri kendi bölgesi haline getirmek istiyor. Zaten kendileri de 'Türkiye sınırları bundan ibaret değildir, Misak-ı Milli'den ibarettir' diyorlar. Burada, Suriye'deki Rojava bölgesi başından beri hedef ve tabii yok etmek istiyor" dedi.
'MESELE SİLAH BIRAKMAYA İNDİRGENMEYECEK KADAR CİDDİ'
Kürt sorununa dair tartışmaların "silah bırakma" üzerinden yürütülmesine karşı çıkan Ayşegül Devecioğlu, sorunun ciddiyetle yaklaşılması gereken bir sorun olduğunu vurguladı. Ayşegül Devecioğlu, "Kürt sorunu sadece silah bırakmaya indirgenemeyecek kadar önemli ve ciddi bir meseldir. Kürt sorununu silah bırakmaya indirgemek demek; iktidarın, çözümü kendi iktidarını uzatmak, Rojava'da da emperyalist hamlelerini hayata geçirme düşüncesi demektir. Rojava'da iman gücüyle mücadele eden bir gerçeklik karşısında, yarın para verirsen başka yere gidecek olan HTŞ denilen bir grup ve çapulcu sürü var. Rojava yeni bir ideal ve yeni bir yaşam anlayışıdır. Ve dünyada da itibarı olan bir yer haline geldi. Bu, hiçbir egemenin işine gelmez bu nedenle saldırıların hedefinde" diye konuştu.
Görüşmelerin ilerlemesinde silah bırakma tartışması yerine güven artırıcı adımların atılmasının önemine işaret eden Ayşegül Devecioğlu, "Ateşkes her barış sürecinin ilk adımıdır. Ama hak ve özgürlüklerdeki genişlemeler, tutsakların serbest bırakılması, kayyımların geri çekilmesi bir barış sürecinin ilk adımları olarak değerlendirilebilir. Çözüm için yapılan görüşmeler sadece silah bırakmaya indirgenemez. Bütün dünya örneklerinde önce güven arttırıcı adımlar atılır. Anayasal, yasal değişiklikler, hakların tanınması ve yasal güvenceye alınması. Yani sanki bu ülkede bir anadil sorunu, kendini yönetme sorunu, bir yerel demokrasi sorunu, eşit yurttaşlık sorunu yokmuş gibi konuyu sadece silah bırakmaya ve 'terörü' sonuçlandırmaya indirgemek zaten çözümsüzlük anlayışının da kendisidir" diye konuştu.
'KÜRTLERİN UĞRADIĞI FELAKETİ GÖRMEYECEK MİYİZ?'
Görüşmelerin toplumsallaşması gerektiğini belirten Devecioğlu, iktidarın görüşmeleri antidemokratik koşullarda, şeffaf olmayan ve siyasi liderlerle temasa dayanan bir şekilde sürdürmek istediğini belirtti. Bu duruma itiraz edilmesi gerektiğini ifade eden Ayşegül Devecioğlu, "Toplum olarak şunu dememiz lazım: Hayır kardeşim bu ülkede 50 bine yakın kişi bu savaştan yaşamını yitirmiş insan var. CHP liderinin söylediği gibi bunlar sadece gözü yaşlı şehit anneleri değil. Bu ülkede öldürülen, evlerinde diri diri yakılan, çocukları ateşe atılan ve katledilen Kürtler var. Şimdi bunu görmeyip de sadece şehit ailelerine vurgu yapmak da ayrı bir yanlışlık. Eğer bir toplumsal barıştan söz ediyorsak, burada Kürtlerin uğradığı felaketi, Kürtlerin acısını, katliamları görmeyecek miyiz? Yani böyle bir barıştan söz edemeyiz. Biz bu süreci toplumsallaştırmak için gayret sarf edeceğiz. Bu AKP-MHP meselesi değildir, hatta Kürtlerin meselesi de. Bu, bütün toplumun meselesidir" şeklinde konuştu.
'ABDULLAH ÖCALAN HAREKET ALANI AÇTI'
Barış isteyen herkese sorumluluk düşüğünü kaydeden Ayşegül Devecioğlu, şöyle devam etti: "Eğer barış istiyorsak şunu kendimize sormamız gerekiyor: Biz bir arada yaşamak istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Eğer barış istiyorsak süreci, barıştan ve demokrasiden yana eviriltmek için elimizden gelen çabayı göstereceğiz. Abdullah Öcalan bir Kürt halkının lideri olarak çok doğru açılım yaptı. Demokrasiyi işaret etti. Kürt sorununun silah bırakmaya indirgenemeyeceğini belirti ve Meclisi işaret etti. Böylece hem Meclis'e hem demokratik topluma ve barış isteyenlere bir hareket alanı sağladı. Bunun da kıymetini bilmek gerekir diye düşünüyorum"
'BİZ VARIZ BARIŞ İSTİYORUZ'
İstanbul’da 14 Aralıkta bir araya gelen aydın ve yazarlar olarak, Kürt sorununun çözümüne dair barış ve demokrasi için adımların acilen atılması çağrısında bulunduklarını hatırlatan Ayşegül Devecioğlu, “Biz aydınlar olarak bir kapı açmak istedik. Biz varız, barış istiyoruz. Bu konunun sadece muhatabı Kürtler değil, aynı zamanda biziz. İki önemli şey söyledik. Suriye'de Kürtlere saldırarak Türkiye'de barış yapamazsınız. Suriye'de sadece Kürtler için değil, Aleviler, Dürziler, Sünniler için de barış istedik. Türkiye’nin bütün halklar için barışçı bir siyaset izlemesi lazım” diye aktardı.
'HEP BİRLİKTE DUR DEMELİYİZ'
Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümünün yerel demokrasi, eşit yurttaşlık, anadilinde eğitim gibi bütün dünyada tanınmış evrensel hakların tanınmasıyla mümkün olacağını kaydeden Ayşegül Devecioğlu, bununla birlikte çözümünde toplumsallaşması gerektiğinin altını çizdi. Ayşegül Devecioğlu, "Bugün açlığın, yoksulluğun da çok önemli sebeplerinden bir tanesi vergilerimizle yaratılan kamu bütçesinin bizim dışımızda çete beslemeye, savaşa, operasyona, başkasının yaşam alanlarını bombalamaya dayanıyorsa hep birlikte 'dur' dememiz gerekiyor" dedi.
Abdullah Öcalan'a yönelik devam eden tecride işaret eden Ayşegül Devecioğlu, "Tecrit devam ediyor, derken halkının ve siyasi aktörlerin baş müzakereci olarak tanımladığı bir insanın çalışma ve özgürlük koşullarından söz ediyoruz. Bu koşullarda tabiî ki özgürlük alanları sağlanmalı. Muhakkak ki tecrit kaldırılmalı. Ama tecridin kaldırılması da sürecin toplumsallaşması için tek başına bir neden değil, ama önemli bir ilk adımdır" diye belirtti.
'MECLİS'TE GÖRÜŞMELER YAPMAYI PLANLIYORUZ'
Abdullah Öcalan tüm kesimlerin sürece dahil olması yönündeki çağrısına işaret eden Ayşegül Devecioğlu, şunları söyledi: "Biz de bu çağrının kıymetinin son derece farkındayız. Dolayısıyla bu çağrıdan önce de biz ilk toplantımızda da Meclis'le görüştük. Yani biz aydınlar, barış isteyenler olarak bu sürecin muhatabıyız. Bu süreç kapalı kapılar ardında sürmesin. Toplumun bütün kesimleri sürece çeşitli mekanizmalar kurarak dahil edilsin. Meclis'te bir komisyon kurulsun. Bu süreç yasal güvenceye alınsın. Bunu, Abdullah Öcalan birinci barış sürecinde de söylemişti ve ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı. Meclis başkanıyla ve bazı siyasi partilerle görüşmeler yapacağız. Barış heyetiyle konuşma planımız var, onlar çok değerli bir misyon üstelenmişler. En azından onları da dinlemek, onların bizi dinlemesi, onların da taleplerini değerlendirmek istiyoruz. Bu toplumun aydınları, barış isteyenleri, barış için emek verenleri olarak yanıt vermek, bir muhatap olarak orada olmak istiyoruz."
'CHP TEMEL AKTÖRLERDEN BİRİ OLMALI'
Sürecin kenardan izlenecek bir süreç olmadığını vurgulayan Ayşegül Devecioğlu, şöyle devam etti: "Ama böyle bir süreci görmezden gelmek, buna dahil olmamak bence politika dışı kalmak demek. Yani siyasi aktörlerin bu sürece tam dahil olmalı ve inisiyatifi iktidarın elinden alması gerekiyor. Başta CHP'nin Kürt sorununda demokratik, onurlu ve adil barış önerisiyle ortaya çıkması ve bu sürecin temel aktörlerinden biri olması lazım. Abdullah Öcalan'ın mesajları biraz da böyle: 'Herkes aktörü olsun' diyor. Çünkü biz bir şey yaparsak olacak, bize bir şey hediye edilmeyecek. Herkesin iyice bu fikri benimsemesi gerekiyor. Bu sorumluluk ülkenin bütün yurttaşlarına düşüyor. Hepsine çağrım var: Kimse bunun dışında kalmasın. Tam tersine kendi düşünceleriyle, gücüyle, fikirleriyle müdahil olsun ki buradan barış ve demokrasi çıksın."
MA / Esra Solin Dal